Gökhisar
Çarşamba, 01 Ocak 2020

Donanmanın, hava savunması açısından içinde bulunduğu ve bugün için son derece sıkıntılı olarak nitelendirilebilecek mevcut vaziyet vesaire hakkında olacak bu yazı. Bununla birlikte bâzı açılardan düşünüldüğünde bu hâle düşmemize sebep olan gelişmeler silsilesinin aynı zamanda iyi taraflarının da olduğu ve eğer şimdi akıllıca hareket edilirse, durumun kısa süre içinde ve bize üstünlük sağlayabilecek şekilde lehimize çevrilebilmesinin de mümkün olabileceği ifâde edilebilir.

Farkındayım, yukarıdaki giriş devrik olması bir yana biraz garip, çelişkili ve anlaşılmaz görünüyor. En iyisi bu görüşe biraz açıklık getirmeye çalışalım. Kerteriz noktamız (dördüncü) MİLGEM prejesinin başlangıcı olsun. Çok uzun bir mücadele sonucundan gerçekleştirilmesi mümkün olabilen ilk gemi olan TCG Heybeliada, Donanmanın yakın tarihi açısından çok önemli bir mânevî dönüm noktasıydı.

Bununla birlikte henüz kavramsal tasarım aşamasında yapılan keskin tercihler neticesinde Heybeliada Sınıfı gemiler hava savunması açısından son derece zayıf ve Türk Deniz Kuvvetlerinin gerçek ihtiyaçları açısından kesinlikle yetersiz bir şekilde ortaya çıktı. Daha da kötüsü geminin tasarım anlayışından kaynaklanan ve ileriye dönük genişleme imkânını neredeyse tamamen ortadan kaldıran bu temel tercihler sebebiyle vaziyet düzeltilemez bir yapıya da büründü. Savaş gemisi mühendisliğinin kavramları ve incelikleri hakkında bir değerlendirmeye girmek yazının kapsamında olmadığı için bu hususları atlıyoruz...

Deniz Kuvvetleri durumun farkına varınca doğru bir kararla oniki adet inşa edilmesi beklenen projeyi dört ile sınırlandırıp MİLGEM çalışmasının ikinci safhasına, aslında uzatılmış bir TCG Heybeliada olan İstanbul Sınıfı ile devam etmeye karar verdi. Böylelikle MİLGEM kavramı en büyük zaafı olan hava savunması açısından biraz daha iyi bir noktaya taşınabilecek olsa da gerçekçi olmak gerekirse, hizmete girmesine henüz yıllar olan bu yeni gemi de hâlâ söz konusu ihtiyaçlar açısından oldukça yetersiz olarak kabûl edilebilir zirâ onlarca sene önce hizmete alınan Barbaros ve Salihreis fırkateynlerin toplam HSH1 yetenekleri bile İstanbul Sınıfından daha yüksektir ve sanırım ekseriyet bu gerçekliğin, üzerinde dikkâtle düşünülmesi gereken bir durum olduğunda hemfikir olacaktır.

Göktuğ ve Hisar Projelerine ait Füzeler

Resim.1) Tübitak-SAGE tarafından geliştirilmekte olan iki Hava-Hava füzesinden Gökdoğan üstte, kanat ucunda ve Roketsan tarafından geliştirilmekte olan Yer-Hava füzesi Hisar altta. [1], [2]


Bütün bu sıkıntının gerçek kökenlerini tam olarak anlayamadan doğru bir çözüm bulabilmek ise mümkün olmasa gerek. Bahsi geçen yaklaşık yetmiş senelik gerçek kökeni tanımlamak için sadece üç harf gerekli: N, P ve S. Bunun ne ifâde ettiğini eski siteyi tâkip edenler hemen anlamıştır, gerisinden ise burada bahsetmeye pek gerek yok.

Genel Bakış

Türk Donanmasının gemileri tarafından hava savunması amacıyla kullanılmakta olan füzeleri güdüm yöntemleriyle birlikte sıralamak gerekirse:

  1. Sea Sparrow / Yarı-Aktif Radar
  2. Standard SM-1 / Yarı-Aktif Radar
  3. ESSM / Yarı-Aktif Radar
  4. RAM / Kızılötesi

şeklinde bir dağılım elde edilir. Bunlardan ilki Yavuz, Barbaros ve Salih Reis Sınıfı gemiler üzerinde, ikincisi Gaziantep Sınıfı gemiler üzerinde, üçüncüsü Barbaros, Salih Reis ve Gaziantep Sınıfı üzerinde ve dördüncüsü ise sadece Heybeliada Sınıfı üzerinde kullanılmaktadır. İlk iki silah sistemi aslında artık zamanın gerisinde kalmaya başlamış kabûl edilebilir, diğer ikisi ise çağdaş donanımlardır.

Ayrıca, inşa edilmekte olan İstanbul Sınıfı üzerinde de onaltı adet ESSM kullanılacaktır ve yılların hikâyesi meşhur TF-2000 ise en başından itibaren ESSM+Standard SM-2MR üzerine kurgulanmış bir tasarımdır, neyse ki çeşitli sebeplerle bir türlü uygulamaya konamadı da böyle bir kazığı yemekten, en azından bugüne kadar kurtulmuş olduk...

Görüldüğü gibi bütün Donanmamızın hava savunmasından sorumlu füze sistemlerinin tamamının tek bir ortak noktası vardır; hepsinin ABD kökenli olması. Bu hususa daha sonra döneceğiz...


Gemilerin hava savunmasını dört temel katmana ayırabiliriz:

  1. Çok Yakın Menzil
  2. Kısa Menzil
  3. Orta Menzil
  4. Uzun Menzil

Kullanılabilecek muhtelif savunma yöntemlerini de kabaca tasnif etmek gerekirse:

  1. Yumuşak İmha
    1. Elektronik Harp
    2. Sahte Hedefler2
  2. Sert İmha
    1. Namlulu Silahlar
    2. Güdümlü Mermiler3
    3. Lazer Silahları
    4. Yönlendirilmiş Enerji (Mikrodalga) Silahları

şeklinde bir dağılım düşünülebilir. Bütün bunlardan tek bir yazı içinde bahsetmeye çalışmak pek de iyi bir fikir olmazdı, zâten şimdiki kapsam da sadece "kısa/orta menzil için satıhtan havaya güdümlü mermiler" başlığından ibâret olacak.

Şimdi bu asıl konuya devam etmeden önce biraz da dünya çapındaki örnek çözümlerden vesaire bahsetmek fena olmaz. Bu tür çözümleri iki temel bölüme ayırabilmek mümkündür:

1. Hâkim Devlet ve Uyduları

Dünyanın, Batı donanmaları olarak nitelendirilebilecek taraflarında hâkim olan gemi hava savunma yapılanması bilindiği üzere büyük ölçüde ABD tekelindedir. ABD üretimi gemi HSH donanımları doğal olarak siyasi ve psikolojik hâkimiyet kurdukları bütün ülkelerin donanmaları tarafından da kullanılmaktadır: Almanya, Japonya, Güney Kore, Hollanda, Norveç, İspanya vs. gibi ki paralel(!) durumun Türkiye üzerindeki yansıması da yukarıda açıklanmıştı.

2. Kendi Göbeğini Kesen Devletler

Batı tarafında bu açıdan ABD hâkimiyetine tam olarak teslim olmamış devletler de mevcuttur. Fransa ve İtalya ortak yürüttükleri Aster projesiyle bu konuda göze batan bir örnektir.

Fakat bu eksendeki iki ülkenin davranışları çok dikkât çekicidir denilebilir: İngiltere ve İsrail.

Doğu açısından ise Rusya geleneksel olarak bu sahada etkindir ve Çin de çok kısa sürede önemli ilerlemeler kaydedebilmiş durumdadır. Fakat bu bölümü fazla uzatmaya gerek yok.


Tercihler ve Kıstaslar

Gemilerin HSH ihtiyaçları açısından belirleyici olması gereken iki temel kavram öne çıkartılabilir:

  1. Sibergüvenlik
  2. Tehditlere karşı etkinlik

Şimdi yukarıdaki cümlelerden birine dönebiliriz. Donanmamızın elindeki hava savunma füzelerinin tamamının istisnasız ABD kökenli olduğunu aşikârdır. Bunlar içinde ESSM projesinin özel bir durumu da vardır ve Türkiye ESSM çalışmasının bir ortağıdır fakat bu aldatıcı bir pazarlama taktiği gibi de düşünülebilir, örneğin Türkiye F35 projesinin de sözüm ona kurucu ortaklarından biridir ama vaziyet ortada ;)

Neyse, asıl mesele şudur ki; elimizdeki hava savunma sistemlerinin sibergüvenliği mevcut değildir! Başka bir ifâdeyle Donanmamızın kağıt üzerinde değil de gerçek anlamda bir hava savunmasına sahip olduğunu söyleyemeyiz ve herhangi muhtemel bir çatışma ortamında elimizdeki bu silahların etkinliği, silahı sağlayanın keyfine kalmış durumdadır. Bu konunun ayrıntılarından daha fazla bahsetmeye gerek yok ama eğer merak eden varsa başlangıç olarak kaynak [3] ile idâre edebilir.

Bu meselenin ne kadar hassas olduğunu birtakım ülkelerin davranışlarını izleyerek de anlayabilirsiniz. Örneğin Fransa/İtalya eksenini, büyük bir maliyetle kendi gemilerinin orta/uzun menzilli hava savunma sistemlerini geliştirmeye iten temel etken sibergüvenlik ihtiyacından başka birşey değildir, yoksa çok daha ucuza ve en az eşdeğer yetenekte ESSM+Standard SM-X ithalâtı yaparak işin içinden sıyrılabilirlerdi öyle değil mi?

Daha da ilgi çekici iki örnek ise İngiltere (SeaCeptor) ve İsrail'in (Barak8 ve C-Dome) durumu ve tercihleridir. Her iki ülke de ABD üretimi en yeni HSH donanımlarını canları istediği kadar, ellerini kollarını sağlayarak tedarik edebilirlerdi. Fakat böylesine yakın bir ilişki seviyesinde olmalarına rağmen, kendi gemilerinin hava savunmalarını tamamen kendilerine ait ve tam anlamıyla güvenebilecekleri donanımlar ile sağlamayı tercih ediyorlar. Buradan bile ibret alınmazsa daha ne denilebilir, mevcut düzen ise derinden tıkır tıkır işlemeye devam eder...

Saab RBS-15 Gungir Gemisavar Güdümlü Mermi

Resim.2) Hassas hedef zamanı yeteneğine sahip bir çift Saab RBS-15 Mk4 Gungir gemisavar füzesinin temsili resmi. [4]


İkinci temel kavramdan da biraz bahsetmek gerekirse; gemilere karşı kullanılan silah sistemlerinin ve taktiklerin devamlı olarak gelişmesine bağlı olarak savunma sistemlerinin de kendini geliştirmesi kaçınılmaz bir ihtiyaçtır öyle değil mi? Bu noktada ister istemez hâlen inşa edilmekte olan MİLGEM-2 kavramına yani İstanbul Sınıfı gemilere dönmek gerekli.

1990'lardan bu yana gemisavar güdümlü mermilerin yetenekleri ve taktikleri çok önemli ilerlemeler kaydetti. Bununla birlikte inşa edilmekte olan İstanbul sınıfı geminin; iki adet MK-41 DFS4 üzerinden kullanılacak 16 adet ESSM füzesi, iki adet izleme/aydınlatma radarı, bir adet Phalanx çok yakın savunma silahı ve hadi bi' de 76mm Oto Melara toptan oluşan hava savunma sisteminin, geleceği bir kenara bırakalım, günümüz tehditleriyle (olmayan sibergüvenlik bi' tarafa, matematik model açısından dahi) baş edebilmesi bile oldukça şüphelidir.

Güncel gemisavar füze tasarımlarının daha gelişmiş ve deniz yüzeyine uyumlu çok alçak uçuş yetenekleri, daha düşük RKA5 ve KÖ6 iz göstermeleri, 4, 6, 8... füze ile akıllı salvo hücümu [5] yapabilmeleri, gelişmiş yüksek-g sakınma manevrası yetenekleri, hassas hedef zamanı yetenekleri ve yüksek sesüstü uçuş gibi kavramlarla başedebilmek için aydınlatmaya ihtiyaç duyan yarı-aktif radar güdümlü füzelerden ve Phalanx gibi yetersiz çok yakın savunma sistemlerinden çok daha fazlası gereklidir.

Biraz yukarıda bahsi geçtiği üzere İngiltere ve İsrail tarafından geliştirilen özgün sistemler de tam olarak böyle tehditlerle baş edebilmek üzere tasarlanmış çözümlere iki önemli örnektir.

Acil İhtiyaç ve Muhtemelen Tek Uygun Çözüm

Nihâyet asıl meseleye gelebildik. Donanmanın suüstü kuvvetlerinin görev yapabilmesi ancak %100 özgün ve etkin çözümlerle söz konusu olabilir başka bir seçenek düşünülemez. Peki bu hedefe ulaşabilir miyiz? Kesinlikle ulaşabiliriz!

Önemli olan önce niyeti sonra irâdeyi ortaya koymaktan ibârettir. [Resim.1] üzerinde örnekleri görülebildiği üzere oldukça kısa bir sürede önemli bir mesafe katedilebildiği ortadadır. Roketsan tarafından yürütülmekte olan alçak ve orta irtifa yerden-havaya füze çalışmalarında [2] sona yaklaşılmıştır, Tübitak-Sage tarafından yürütülmekte olan iki farklı hava-hava füze çalışması da [1] görebildiğimiz kadarıyla başarılı bir şekilde ilerlemektedir.

Bu heyecanla Hisar füzelerinin Türk Deniz Kuvvetlerine teklif edildiği ve görüşmeler yapıldığı biliniyor. Fakat işin bu noktasında acele edilirse mevcut düzenin değişmesini istemeyenlerin işlerini kolaylaştıran bir durum ortaya çıkabilir bu sebeple dikkâtli olmak gereklidir.

Donanmanın hava savunma ihtiyaçları, Kara Kuvvetlerinden çok farklıdır dolayısı ile kara için geliştirilmiş bir füze sistemini gemi üzerinde kullanmak; kısa/orta menzil söz konusu olduğunda kesinlikle harekât ihtiyaçlarını karşılamaya yeterli olmaz, uzun menzil için ise durum biraz farklıdır.

Türk Deniz Kuvvetlerinin en acil ihtiyacı kısa/orta menzil hava savunması olduğu için ilk olarak bu noktaya odaklanmak uygun olacaktır ki ülkenin elindeki mevcut teknolojik seviye de bunun altından kalkabilecek düzeye ulaşmıştır fakat Donanmanın bu ihtiyacı için tamamen özgün, yeni bir çözüm oluşturma gerekliliği söz konusudur.

Biraz yukarıda kısaca bahsedilen tehdit kaynaklarıyla başedebilmek için hızlıca ortaya konabilecek böyle bir hayâlî çözüme şimdilik GÖKHİSAR adı verilecek. Gökhisar kesinlikle Aktif Radar güdümlü olmalı, tercihen Aktif Radar+KÖ şeklinde çift güdüm sistemine sahip olması ise geleceğin çok düşük RKA'lı hedefleri için daha dengeli bir çözüm oluşturabilir. Velhasıl GÖKtuğ hava-hava füzesinin güdüm sistemi ile HİSAR-O kara-hava füzesinin diğer bileşenlerini bir arada kullanmak suretiyle gemi üzerinden dikey olarak fırlatılabilen aynı anda çok sayıda hedefle baş edebilen tamamen güvenilir ve özgün bir çözüm elde edilebilir. Tabii ki bâzı özel ihtiyaçları karşılayabilecek ilâve çözümlerin de oluşturulabilmesi gerekecektir ama bunlar çalışarak altından kalkılabilecek meselelerdir.

TF-2000 ise ayrı bir hikâye ama üzerine SM-2MR koymak için milyarlar harcanarak böyle bir gemi (x4) inşa edilecekse, hiç inşa edilmemesi çok daha hayırlı olur. Fakat son iki sene içinde yaşanan gâyet alengirli ve de beklenmedik S-400 hâdisesinden sonra akla takılan bir soru da yok değil: Poliment-Redut TF-2000'e biner mi?

♦ Açıklamalar

1. HSH: Hava Savunma Harbi [geri]
2. Aslında sahte hedefler de EH'nin bir türevi olarak kabûl edilebilir ama çeşitli açılardan ayrı bir başlık altından ele alınmaları yine de daha uygun sayılabilir. [geri]
3. Güdümlü mermilerin namludan atılan türeleri de mevcuttur ama şimdilik burada kastedilen sadece geleneksel anlamıyla füzelerden ibârettir. [geri]
4. DFS: Dikey Fırlatma Sistemi [geri]
5. RKA: Radar Kesit Alanı [geri]
6. KÖ: KızılÖtesi [geri]

♦ Kaynaklar

1. Göktuğ Füzeleri Hakkında - http://www.sage.tubitak.gov.tr/tr/haber/goktug-fuzeleri
2. Hisar Füzeleri Hakkında - http://www.roketsan.com.tr
3. Protego hakkında bir değerlendirme (ingilizce) - http://samvartaka.github.io/analysis/2017/09/08/protego
4. Saab RBS15 - https://saab.com/air/weapon-systems/air-to-surface-missile-systems/rbs15-family/
5. Füzeler için Kurt Sürüsü yeteneği vs. hakkında - http://uskudar.biz/askeri-teknoloji/havada-kurt-sürüsü.html
 
Telif Hakkı © 1997-2024 [uskudar.biz]
- sürüm 6.0.0 - Bütün Hakları Saklıdır.
Kullanım şartları için tıklayın!