Belki de herşey beş ya da altı yaşlarında, birlikte Ahmediye Meydanı'ndan Doğancılar'a doğru yürürken, yokuşun sağ tarafındaki bir dükkândan annemin bana oyuncak olarak aldığı bir torpidobot ile başlamıştı. Aradan geçen onca zamana rağmen, gövdesi koyu sarı ve güvertesi beyaz plastikten mâmûl yaklaşık 30-40cm boylarındaki bu kayığın güzel hatları unutulmayacaktı. Tabii ki bu oyuncağın tam olarak ne olduğunu kavrayabilmek için önce okuma yazma öğrenmek ve birkaç sene sabretmek gerekecekti; evet bu kayık çok büyük ihtimâlle bir Elco idi, yine de bir Higgins olma ihtimâli de yok değildi, eh ikisi birbirine çok benziyordu.
Resim.1) Higgins PT-564'e ait çizimlerden bir görünüş. PT ingilizce Patrol Torpedo (Devriye Torpil) ifâdesinden kısaltma, Higgins ise bu araçları inşa eden tersanedir.
Resim üzerinde fare tekerliği ile yaklaşmak ve fare ile sürüklemek de mümkündür...
Aslına bakılırsa mevzunun bu kadar geriye gelmesi hiç hesapta yoktu. Bununla birlikte bir hücumbot meselesine el atmak gerekli olunca konu konuyu açtı ve nihâyet 2.Dünya Savaşı dönemine ait ABD kökenli bir torpidobot tasarımına [Resim.1] kadar inmek gerekli oldu.
Hemen belirtmek gerekir ki torpidobotların tarihi burada bahsi geçen araçlarla başlıyor değil, çok daha geriye gittiği gibi, onların hikâyesi hücumbotlardan daha zevkli olsa da tamamen ayrı bir başlık altında ele alınmalı. Okuyucular hücumbot konusuna neden hücumbot olmayan Higgins PT botlarından başladığımızı ancak ikinci bölümde anlayabilecekler.
İkinci Dünya Savaşının yaklaştığı yıllarda ABD tarafında bir miktar küçük ve hızlı torpidobot alımı yönünde bir eğilim oluşmuştu. Bu hedef doğrultusunda üç küçük ahşap tekne imâlatçısı öne çıktı ve yarışmaya başladı; Higgins, Huckins ve Electric Launch Company ya da tanınan ismiyle Elco ki bu sonuncusu aslında bir ingiliz Scott-Paine tasarımı temelinde ilerlemekteydi.
Savaşın başlamasıyla birlikte çalışmaların hızlandırılmasıyla iki farklı üreticinin her açıdan birbirine eşdeğer sayılabilecek ve kadem biriminde uzunluklarıyla adlandırılan; Elco 77 ve Elco 80 ile Higgins 78 tasarımları kısa zamanda çok meşhur kayıklar olacaktı, her ne kadar savaş üzerinde hiçbir belirgin etki yapamamış olsalar da.
| Elco 77
| Higgins 78
| Elco 80
|
Tam Boy - metre
|
23,5
|
23,9
|
24,4
|
Genişlik - metre
|
6,07
|
6,12
|
6,30
|
Ağırlık - ton
|
41,7
|
54,9
|
48,1
|
Güç - Hp |
3 x 1.200
|
3 x 1.450
|
3 x 1.450
|
Sürât (Hafif Yüklü) - dnm/saat |
44
|
43
|
43
|
Sürât (Tam Yüklü) - dnm/saat |
42 |
39 |
40 |
Çizelge.1) Savaş döneminde çeşitli çatışma sahalarında kullanılan ABD PT botları. Elco, gelişmiş yapısal tasarım sayesinde elde edilen hafiflikle öne çıkıyor. Bununla birlikte Scott-Paine temelli bir tasarım olan Elco 77 gerçek şartlarda kullanıldığında ana güverte mukavemetinin yetersiz kaldığı anlaşıldı, ihtiyaç duyulan diğer bâzı iyileştirmelerin de uygulanmasıyla birlikte Elco 80 ortaya çıktı. Bu teknelerin tamamı ahşaptır. Fiyat açısından bir karşılaştırma yapmak gerekirse; dönemin bir refakat muhribinin mâliyeti 36 adet PT'ye eşitti.
Burada bahsi geçen torpidobot sınıflarında tercih edilen hidrodinamik tasarım çözümünün nasıl bir süreç içinde oluştuğu da aslında son derece ilgi çekici bir konudur ki doğrudan alkolikler ile bağlantılıdır. Onlar olmasaydı yüksek sürâtli teknelerin tarihi çok farklı olabilirdi ; ) bunu şaka sanmayın.
Higgins ve Elco söz konusu olunca içeriğin ister istemez daha başka yerlere kayması da pek şaşırtıcı sayılmayabilir.
Örneğin; sonraki senelerde ABD başkanı olacak J. F. Kennedy 2.Dünya Savaşına Elco 80 sınıfı bir torpidobotun komutanı olarak katıldı. Gemisi Büyük Okyanusun Batısında, Solomon Adaları civarındaki bir gece çatışmasında bir Japon muhribi tarafından mahmuzlanarak [2] batırıldıysa da hayatta kalmış, daha sonraki dönemde atandığı Elco 77 sınıfı ikinci gemiyle savaşa devam etmişti. Dikkât çeken nokta şudur ki Kennedy kalburüstü bir aileye mensup olmasına rağmen cephe hattına gitmişti.
Aynı dönemden benzer bir başka örnek, geleceğin başkanların olacak G. Bush ile de verilebilir ki o da 18. yaşgününde hemen gönüllü olarak orduya yazılmış, Pasifik savaşında donanmada, uçak gemisi pilotu olarak görev yapmış, vurulmuş, düşmüş ve kurtulmuştu ve onun ailesi ise kalburun üstünün de üstündeydi. Belki bu noktada okuyucuya oldukça saçma gelebilecek böyle ayrıntılar aslında devletlerin gücünün "tek" gerçek kaynağını göstermesi açısından çok önemlidir: İnsan.
Yukarıda sadece Kennedy ve Bush isimleriyle örneklenen ama aslında döneminde ülkelerini şekillendiren; siyasetçi, bilimci, sermayedâr, bürokrat, mühendis vs. gibi topluma doğrudan yön veren isimler içinde böyle çok sayıda adamın mevcut olduğu bir devletin kısa sürede çok güçlü bir hâle gelmesinden daha doğal bir süreç yoktur. Bir de Türkiye açısından düşünün, kalburüstü sınıfın ailelerinden birinin değil gönüllü olarak doğrudan cepheye gitmesi, kantinde oturarak askerlik yapması bile söz konusu değildir, tabii bu noktada askerlik ancak durumu tanımlayan bir simgedir.
Bu açıdan bakınca da ülkenin geleceği için bir kestirme yapılabilir. Evet biz savaşa her zaman gideriz, hiç sorun değil ama diğer taraftan 1940'lardan itibâren giderek güçlenen, 2000'lerde iyice ayrışarak keskinleşen adı konulmamış böylesine bir kast oluşumuyla ülke nereye kadar gidebilir bilinmez... ABD'nin geleceği mi? Merak etmeyin, Clinton ile başlayan ve Obama ile devam eden asker kaçakları döneminin gelmesi ile birlikte artık onların çöküşleri yakın, bizim çakma seçkinlerin(!) bu iki gringo başkanını bilhassa çok seviyor olmaları ise aynı meşrepten olduklarındandır herhalde.
Kennedy gibi genç bir sivil nasıl çok kısa sürede gemi komutanı oldu sorusunun cevabı da önemli sayılabilir. Öncelikle, adam zâten çocukluktan denizciydi, yelken konusunda oldukça tecrübeliydi ve daha 17-18 yaşlarında kardeşiyle birlikte ilk yelkenlisini satın almıştı.
ABD sanayii için donanmasının talep ettiği ölçekte üretim yaparak çok büyük sayılarda gemiler ve denizaltılar inşa etmek sıkıntı değildi, asıl zorluk bu gemilerde yeterli seviyede görev yapabilecek çok sayıda gemi mürettebatının çok kısa sürede temin edilebilmesiydi.
Ama ABD'nin elinde; kendilerini yetiştirmiş, denizciliğe tutkun büyük bir amatör ve sivil profesyonel denizci insan gücü mevcuttu ve bu sayede zâten denizlere ve gemilere âşina olan ve üstelik çoğu gönüllü bu kitlenin kısa bir eğitimle Donanmaya hızla intibâkının sağlanabilmesi mümkün oldu. ABD donanmasının denizdeki savaşı kazanabilmesinin ardında yatan temel etken de aslında sâdece budur: İnsan.
Cumhuriyet tarihinin büyük bölümü boyunca Türkiye'deki amatör denizciliğin neden bilinçli olarak (ispatlayamam ama muhtemelen Fullbright üzerinden ülkedeki eğitim sistemine yapılana benzer şekilde) ve devletin mekanizmaları kullanılarak neden baltalanageldiğini anlayabilmek için bu küçük(!) ayrıntıyı gözden kaçırmamak faydalı olabilir.
Resim.2) 1940'ların ilk yarısı içinde Higgins tersanesi ve 78kadem ahşap torpidobotların üretimi.[3]
Resim üzerinde fare tekerliği ile yaklaşmak ve fare ile sürüklemek de mümkündür...
Görüldüğü gibi hücumbot tarihine adım atmaya niyetlenilmiş olmakla birlikte zeminde hafif bir kayma meydana geldi! Durumu toparlamaya çalışırsak;
Savaş süresince ABD donanması 531 PT kullandı, bunların 26'sı düşman kuvvetleri tarafından batırıldı, 43'ü ise deniz şartları, kazalar ve dost ateşi ile battı. Savaştan sonraki zaman diliminde ise Higgins 78'ler, belki biraz da beklenmedik bir şekilde, hücumbot tarihinin başlamasına sebep olacaktı; muhtemelen ikinci bölümde ele alınmak üzere...
♦ Kaynaklar1. Design and Development of the PTs, 1996, Jonathan K. Klopman 2. Survival - https://www.newyorker.com/magazine/1944/06/17/survival, 1944, John Hersey 3. https://picryl.com
|