Kancabaş olarak adlandırılan kayıklar Türk denizcilik kültürünün nâdide ve özgün örneklerindendi. İstanbul merkezli bir dağılımla Boğaziçi kıyıları hâricinde, Batı Karadeniz ve Çanakkale'ye kadar bütün Marmara Denizi bölgelerinde yirminci asrın ortalarına kadar yaygın olarak kullanılmış fakat 1970'lerde; kendi köklerini ve engin denizcilik kültürünü sadece bir nesil içinde, neredeyse tamamen gönüllü olarak terk eden bir milletin umursamazlığı neticesinde yok olmuşlardı.
Resim.1) Üsküdar sahilindeki muhteşem Mimar Sinan eseri Şemsi Ahmet Paşa Camii'nin rıhtımına iskele olmuş muhtemelen altı çifte bir Kancabaş (Alamana) hemen gerideki kayıkhanede ikincisi hazırlanıyor. Tahminî olarak sene 1942. Arkadaki Reji binaları ile Cami arasındaki arazi 1980'lere kadar kayık çekeği olarak kullanılmıştır ki aşağıdaki resimlerin pek çoğu tam da bu bölge civarında çekilmiştir.
İki çifteden, yedi-sekiz çifteye kadar ve 18-19m uzunluğa varan Kancabaşlar inşa edilirdi. Örneğin sadece ağ balıkçılığı için kullanılan büyük 5-8 çifte kürekli Kancabaşlar, Alamana olarak adlandırılırdı. Bilhassa iki ve üç çifte küçük Kancabaşların Boğaziçi'nde tenezzüh ve yolcu taşınması için de kullanıldığı vâki idiyse de Kancabaşlar ağırlıklı olarak kürekle yürüyen İstanbul balıkçı tekneleriydi.
Bunun yanında bâzı yelken takviyeli Kancabaşlar da mevcuttu. Diğer taraftan daha çok Karadeniz kıyılarındaki limanlar arasında nakliye vasıtası amacıyla kullanılan ve yine Kancabaş veya Gagalı olarak adlandırılan, sadece yelkenle yürüyen daha büyük tekneler, gövde tasarımları doğrultusunda daha farklı araçlardır ve bu sayfanın içeriği ise sadece kürekle yürüyen Kancabaşları kapsamaktadır.
Elde edilmesi muhtemel yeni verilerin değerlendirilmesiyle bu sayfa daima güncellemeye açık olarak tutulacaktır...
Kullanılan bütün fotoğraflar açık kaynaklardan derlenmiştir, bununla birlikte telif durumları belirsizdir. Eğer bu hususta bir çekince mevcut ise ustabaşı ile irtibat kurmanız iyi olur.
Resim.2) Kancabaş'lar ağırlıklı olarak ağ ile balıkçılık amacıyla kullanılan araçlardı. Bugünkü Üsküdar İskelelerinin (eski Öküz Limanı) hemen açığında iki mürettebat ile muhtemelen "voli çevirmek" için ağ atmaya giden bir Kancabaş. Konunun devamı için [Resim.9]'a bakılabilir.
Resim.3 ve 4) Muhtemelen 1930'ların ikinci yarısında aynı fotoğrafçı tarafından çekilmiş, [Resim.1]'in açıklamasında bahsi geçen kayık çekeğini, dört Kancabaş ile birlikte gösteren iki fotoğraf. Küpeşte süslemeleri büyük Kancabaşların önemli niteliklerindendir.
Resim.5) Aynı çekek yerinde yalnız bir büyük Kancabaş. 1950'ler gibi. Yazının sonundaki alıntıda bahsi geçen altı oturaklı (tahminen 15,5m) Alamana'lardan biri bu kayık olabilir.
Resim.6) Yine aynı bölgede iki Kancabaş ve arkada birkaç sandal, bu kez 1960'lar olabilir.
Resim.7) Aynı kayıkhânenin bir başka görünüşü, önde iki küçük Kancabaş, arkada bir sandal.. Bu da 1960'lar olmalı. Küçük Kancabaşlarda küpeşte süslemeleri pek kullanılmazdı.
Resim.8) Bu kez bölgenin renkli bir fotoğrafı. Sağda mavi bir Kancabaş'ın baş bodoslaması. Küpeşte süslemelerine dikkât. Muhtemelen 1970'lerin başı.
Resim.9) Şemşi Paşa Camii rıhtımında voli toplanırken. 1910'ların ilk yarısı olmalı. Mimar Sinan tasarımı caminin denize bakan gerçek kuzey cephesine dikkât!
Bu noktada kaynak[2]'den kısa bir alıntı [sarı] yapmak iyi olurdu ki 1950'lerin başlarının betimlendiği anlaşılan ifâdeler vasıtasıyla yukarıdaki resimlerde görülen kayık çekeğinin ve içindeki Kancabaşların hangi niteliklerde (örneğin 6 çifte için 15,5m civarında) ve ne amaçla (balıkçılık) kullanıldığını, ayrıca volinin evsafını da bir canlı şâhidin kaleminden okuyabiliyoruz:
"Üsküdar balıkçılarının mekânı Balaban ve Balaban kahveleriydi. Her gün Reji Binâsı ile Şemsi Paşa (Kuşkonmaz) Câmii arasındaki deniz kıyısına çekmiş oldukları altı çifteli balıkçı kayıklarını denize indirir ve bu câmiin önünde voli çevirirlerdi. Bunun seyrinin meraklıları çoktu... Boğazdan geçen balıkların o zamanlardaki bolluğuna bağlı olarak, bâzen sabahları iki ve ikindi vakti de gene iki voli çevrildiği olurdu ki bu da verimli bir günde 4 ilâ 5 ton envâ-i çeşit balık demekti."
"Balıklar câminin rıhtımına çıkarılınca, balıkçılar önce aralarında bir ağırlık tahmini yaparlardı. Bir volide bir, hatta birbuçuk ton balık çıktığı vâki idi. Mevsimine göre her cins balık çıkardı. Bunlar genellikle: uskumru, istavrit, izmarit, sardalya, çinekop, kefal, levrek, mezgit, kaya balığı, palamut, barbunya, karagöz olurdu. Nâdirattan olmak üzere kırlangıç, dil balığı, zargana, vatos, yengeç, iskorpit, trakunya, ahtapot, mürekkep balığı, torik, köpekbalığı yavrusu ve keler dahi çıkardı..."
Şimdilik hazırlanan temel sayfa bu şekilde gerçekleşti. Bununla birlikte gelecekte konuyla alâkalı daha fazla veri ele geçtikçe burdaki içeriğin güncellenmesi beklenebilir.
♦ Kaynaklar1. Geçmiş Zaman Olur ki..., 1998, Ahmed Yüksel Özemre
|