Haşhaş ve Emperyalizm
Pazar, 15 Ağustos 2021

Meşhur Clipper Flying Cloud

Hindistan bölgesinde üretilen afyonun giderek çok önemli bir ticârî madde hâline gelmesi üzerine, bölgenin hâkimi olan Babür Devleti hükümdarı Ekber Şah 16.yüzyılın son çeyreği civarında afyon ticâretine devlet tekeli uygulamaya başladı. Yaklaşık bir asır sonra ise İngilizler, Türkleri mağlup edip Hindistan'ı tamamen ele geçirdiler. Bu gelişme Yeni Dünya Düzeni denen şeyin başlangıcı olarak da kabûl edilebilir.

İngiliz hâkimiyetine giren Hindistan'da afyon üretimi çok bir büyük artış gösterdi, artık afyon Çin'i içeriden çökerterek iliğine kadar sömürebilmek için kullanılan ve inanılmaz kârlar sağlayan, yükte hafif - pahada ağır, müthiş bir silahtı ve Yeni Nesil Savaş başlamıştı.

Haşhaş ve Emperyalizm, Aytunç Altındal - 1979Aslına bakılırsa bu yazı sâdece hemen yanda kapağı görülebilen ve Aytunç Altındal tarafından yazılan, 1979 tarihli "Haşhaş ve Emperyalizm" adlı kitabı kısaca ziyaretçilere tanıtmaktan ibâretti fakat meselenin, son iki asır içinde, hem Dünya, hem de Türkiye'de cereyan eden bütün gelişmelerle bir şekilde bağlantılı olması sebebiyle, içerik biraz daha uzayabilirdi.

Öncelikle söz konusu kitaptan birkaç satır alıntı vermek gerekirse:

"Kitap iki kısımdan oluşuyor. Birinde 'Haşhaş'ın 12 Mart, uyuşturucu maddeler ve Emperyalizm karşısındaki konumu irdeleniyor. Diğerinde ise, 1969-1974 yılları arasında hazırlanmış ve yine aynı yıllar arasında yayınlanmış inceleme makalelerimiz yer alıyor."

"Haşhaş ve Emperyalizm arasında var olduğunu kabul ettiiğimiz doğrudan bağlantıyı sergileyebilmek için ilkin 12 Mart'a (1971) ... bakmamız gerekmektedir."

"Şurası net ve kesindir ki, 12 Mart'ın haşhaşla gizlenemeyecek bir göbek bağı olmuştur... 12 Mart'ta CIA vardır; büyük ölçüde vardır, 12 Mart'ta haşhaş vardır... "

"... Muhtıra 12 Mart 1971'de Türkiye radyolarının öğlen haber bültenlerinde okutulmuştur... Dönemin Başbakanı Süleyman Demirel kabinesiyle yaptığı iki saatlik toplantıdan sonra istifa etti. Muhtıra zoruyla istifayı İsmet İnönü şöyle nitelendirmiştir: ... Demokratik mekanizma işliyor. "

"Çağımızda kısaca Burjuvazi diye adlandırılan Baskıcı ve Egemen sınıf da, ... olayların Tezahürleriyle uğraşmayı 'Gerçekçilik' sanmaktadır... 1970'lerin Türkiye'sinde, bugün de olduğu gibi 'İktidar' bir Egemen Sınıf'ın elindeydi. Bu sınıfı Türkiye Burjuvazisi oluşturmaktadır ve bizzat kendisi de yine kendi içinden türemiş olan İşbirlikçi-Tekelci Sermaye'nin güdümündedir."

"Nihat Erim ve 'Beyinci' Kabinesi, 'Bitkinin Kendisini' değil, ondan 'Elde Edilebilen' muhtemel bir sonucu (Eroin) dikkate alıp 1971 yılının 30 Haziran tarihinde Hükümet Kararıyla Türkiye sınırları dahilinde haşhaş ekimini ve afyon üretimini yasaklamıştır."

"ABD'nin emperyalist temsilcilerinin 1970'lerde Türkiye üzerinden yoğunlaştırdıkları baskılar 1972'de istedikleri sonucu sağlayınca, bu baskılar 1975'den itibaren Pakistan üzerinde odaklaştırılmıştı. 7 Mart 1977'de Pakistan'da seçimler yapılmıştı ve Zülfikâr Ali Butto kazanmıştı... Ve Butto önce zindana atıldı, sonra da idam edildi. "

Merak edenler gerisini kitaptan okuyabilir. Aslında burada, daha yakın döneme odaklanan söz konusu önemli kitabı tamamlayabilmek amacıyla biraz daha eskilere gidilerek, hem küresel ölçekte olanlar, hem de bütün bunların ülkemizi nasıl olumsuz etkilediği - etkilemekte olduğu yönünde, ilgi duyabilecek okuyucular için konuyla ilgili araştırma ve değerlendirme yaparken faydalanabilecekleri birkaç kerteriz verilmeye çalışılacaktır, hepsi bu.

Silah

İngilizler, Hindistan'a tamamen hakim olduktan sonra, bilhassa meşhur Doğu Hindistan Şirketi vasıtasıyla deniz üzerinden Hindistan-Çin arasında müthiş bir afyon köprüsü kurdular.

Afyon bir yandan Çin halklarını uyuşturup âtıl hâlde, yarı-ölü ve sâdık müşteriler hâline getirirken, ticârî olarak; ipek, çay gibi değerli Çin ürünlerinin afyon karşılığında kolayca satın alınarak, inanılmaz ölçekte kârlar elde edilebilmesine imkân sağlıyor, diğer yandan da bu içtimaî-iktisadî silah vasıtayla köşeye sıkıştırılan Çin devletinin, dolayısıyla o dönemde toplam Dünya nüfusunun yaklaşık dörtte birini oluşturan Çinlilerin, sadece bir avuç ingiliz tarafından kolayca tokatlanabilmesini mümkün kılıyordu.

Tabii meşhur afyon savaşları konusuna burada girmeye gerek yok fakat şu soruyla bu bahsi tamamlamak uygun olabilir; Çin'in anglo-amerikan ekseni karşısındaki bugünkü durumu, gerçekten o günlerden farklı mıdır?

Diğer taraftan bu örnek bir başka çok önemli ayrıntıyı açıkça gözler önüne serebilmektedir; bize yakın tarih boyunca kimi siyasetçilerin söyleyip durduklarının aksine, bir millete gücünü veren asla nüfusu değildir ama yalnızca bireylerinin nitelikleridir, Dünya yumuşak başlı köle kıvamında kuru-kalabalık milletlerle dolu değil midir?

İzmir ve S&B

1812-14 döneminde İngilizlerle yaptıkları ikinci bağımsızlık savaşını kazanan amerikalılar, imzalanan barıştan sonra hemen kolay para kazanmanın yollarını aramaya başladılar. Uyuşturucu ticâreti o günlerde de tıpkı bugünlerde olduğu gibi en etkin yöntemdi, bununla birlikte İngiliz yönetimindeki Hindistan'dan mal alabilmeleri mümkün değildi.

Bunun sonucunda Hindistan'dan sonra Dünyanın ikinci büyük afyon üreticisi Türkiye'ye yöneldiler. Türk afyonu daha üstün nitelikli olsa da toplam üretim Hint afyonuna göre kabaca %10 mertebesindeydi ama bu miktar, Dünyanın geleceğini gâyet derinden etkilemek için yeterli olacaktı.

1811'e kadar Amerikalılar, İngiliz Levant Şirketi'nin koruması altında, İzmir'de ticâret yapıyorlardı. ABD, 1803, 1808 ve 1811 de İzmir'de bir konsolosluk açmak için Osmanlı Devletine başvurduysa da bu talepleri geri çevrilmişti.

Bunun üzerine 1811'de Amerikan Ticâret Evi adlı bir tür örtülü teşkilat kurarak, bağımsız bir şekilde İzmir merkezli ticârete başladılar. Görünüşe göre buraya kuru üzüm almak için geliyorlardı ama asıl hedef afyondu. Böylece şehirde giderek büyüyen ve güçlenen bir gringo kitlesi kümelendi ki bunlar iki temel bileşenden; afyon tüccarları ve protestan misyonerlerden müteşekkildi.

Levi Parsons ve Pliny Fisk adlı iki protestan misyoner ile başlayan bu süreç, daha doğrusu derin harekât, bir asırlık bir çalışma sonunda kaçınılmaz etkilere sebep oldu fakat Osmanlı Devleti içindeki misyonerlik faaliyetleri burada ele alınacak değil.

Anadolu'da üretilen afyonu Amerikalı tüccarlara pazarlayanlar Osmanlı tebaasından Yahudi ve Ermeni aracılardı ve bu kişiler çok kolay bir şekilde, çok kısa sürede, çok büyük paralar kazandılar. Bu durum aynı zamanda bahsi geçen azınlıkların; afyonu üreten, limana nakleden ve gemiye yükleyen, kâğıt üzerinde ülkenin sahibi, ama beş parasız Türklere karşı büyük bir sosyal güç üstünlüğü kurmalarını da sağladı. Bol para artık Devlet bürokrasisini de istendiği şekilde kolayca yönlendirebiliyordu ve nihâyet Türkler vatanlarında parya oluverdiler ve o gün bu gündür de durum değişmedi. İşte bugünün düzeni iki asır önce böyle kuruldu.

Osmanlı Devleti bu ticâretten üç kuruş vergi alıyordu ama İzmir limanı üzerinden afyon ticâreti yapan Thomas H. Perkins, Stephen Girard, Samuel Russell, ve John Jacob Astor bu yolla ABD tarihinin "ilk milyonerleri" oldular! Bu aileler bir anda öylesine güçlendiler ki 1832 kurdukları ve bir Alman örgütünün Kuzey Amerika şubesi olan S&B ile birlikte artık yavaşça önce Devlet yönetimini ele geçirmek, sonra da bu gücü küresel ölçekte ve büyük bir saldırganlıkla kullanmaya başlamak çok kolay olacaktı...

Denizcilik

Mevzuyu denizciliğe bağlamazsak ayıp olurdu, öyle değil mi, neyse ki afyon ve denizcilik dünden bugüne daima bağlantılı bir konu olmuştur ; )

Afyon ticâreti (ve emperyalizm) daima küresel bir faaliyettir ve bu sebeple, neredeyse tamamen, deniz yoluyla gerçekleştirilmiştir; Mesafelerin uzaklığı ve gemilerin sahiplerinin maddi kaynak sıkıntısı olmaması, gemi teknolojisinde önemli sıçramalar gerçekleşmesini sağlamıştır denilebilir. Mesela İzmir Limanı ile Çin'in Doğu kıyıları arasında ki mesafenin büyüklüğü düşünüldüğünde, gemilerin daha hızlı olmasının ne derece kazanç sağlayacağı aşikârdır.

Söz konusu teknolojik ilerleme bir süreç içinde gerçekleşti ve ilk önemli sıçrama Clipper adı verilen gemi türünün geliştirilmesidir. Bu gemilerin ortaya çıkışı ve başlangıcı konusunda tam bir fikir birliği mevcut olmasa da ilk örneklerin ABD'nin Doğu kıyısındaki Baltimore'da, İngilizlerle savaşmak amacıyla inşa edilen hız odaklı ve uskuna armalı tasarımlar olan ve Baltimore Clipper olarak adlandırılan gemiler olduğu söylenebilir.

Sonraki dönemde Clipper türü gemiler nakliye amacıyla inşa edilmeye başlanmıştır. Clipper'lar farklı türde armalar taşıyabilir, temel özellikleri; yük odaklı değil, açık denizde yüksek hız odaklı bir tasarım olmalarıdır. Bu hedefe ulaşabilmek için de yüksek boy/genişlik oranına sahip narin gövde, görece yüksek suçekimi, alçak borda ve çok büyük yelken alanı bileşiminden oluşan bir gemi mühendisliği çözümü oluşturulmuştur. Diğer taraftan aynı özellikler sebebiyle bu tür bir gemi ile güvenli seyir yapabilmek için çok iyi denizcilik bilgisi, başka bir ifâdeyle birinci sınıfı mürettebat gereklidir.

Yazının tepesinde görülen, 72m'lik Flying Cloud adlı meşhur Clipper, New York - San Fransico arasını, Boynuz Burnu üzerinden 89 gün civarında tamamlayabiliyordu. Clipper ile okyanus ötesi nakliye rotalarının varış süreleri önceki nesil yük gemilerine göre üç hatta dört kat kısalabiliyordu ki bu husus; kârda büyük bir artış, sömürüde dehşet verici bir etkinlik anlamına gelmekteydi.

Bir İngiliz Afyon Gemisi: Emily Jane

Resim.3) Clipper türü İngiliz afyon gemisi Emily Jane Çin kıyılarında.


İşte bu tür gemilerin özel bir türüne de Afyon Clipper'ı adı veriliyordu. Bunlar örneğin çay taşıyıcısı olarak tasarlanan Flying Cloud gibi gemilerden daha küçüklerdi çünkü taşımaları gereken çok değerli yüklerinin ağırlığı oldukça az; kabaca 10-20ton mertebesindeydi. Diğer taraftan aynı sebeple korsanların başlıca hedefi olduklarından çok hızlı ve silahlı olmaları gerekliydi, [Resim.3] gibi. Sonuç olarak Clipper türü gemiler vasıtasıyla emperyalizm küresel ölçekte inanılmaz boyutlara ulaşabildi.

Bugün uyuşturucu ticâreti hâlâ çok etkili ve inanılmaz kârlı bir silah olmayı sürüdürüyor ve bütün mekanizma hâlâ tek bir noktadan idâre ediliyor. Bu durumla alâkalı pek çok veriye ulaşabilmek mümkündür. İlgi çekici örneklerden biri Panama'nın Kenan'ı, Manuel'in hikâyesidir. Tabii bu hikâyenin iki yüzü var; ön yüzünde, mesela bir arama motoru üzerinden karşınıza çıkacak olan ana akım medya adı verilen küresel şeytânî yapının size söyledikleridir. Diğer taraftan mesela Victor Ostrovsky - Claire Hoy tarafından yazılmış Hile Yolu adlı bir kitap üzerinden bakarsanız Panama'nın işgâli ve küresel uyuşturucu ticâreti arasındaki bağlantı hakkında bir ipucu bulabilirsiniz. Tabii ki böyle kitaplara karşı dikkâtli olmak da gereklidir, bu hususun neden önemli olduğundan [4] daha önce bahsedilmişti...

Özet olarak uyuşturucu ticâreti konusunu anlamadan Dünya'da ve Türkiye'de neler olduğunu tam olarak kavrayabilmek mümkün değildir ve bu sebeple tam da bugünlerde Amerikanya - Afganistan - Türkiye ekseninde gerçekleşmekte olanları anlayabilmek de pek mümkün olamayabilir.

Türkiye Haziran 1971'de afyon üretimini yasakladıysa da yaklaşık birbuçuk yıl sonra, kısmen de olsa, tekrar serbest bıraktı. Bu durum silah ambargosu ile sonuçlandı, söz konusu ambargonun gerçekte Kıbrıs Barış Harekâtı ile bir ilgisi yoktur fakat böyle gözükmesi tarafların işine geliyordu.

Konunun kapanışını denizcilik bağlamında gerçekleştirebilmek için üç anahtar kelime daha verilebilir: Cudi, Talihli-S, Hissem-1. Durumu yorumlamak ise okuyuculara kalsın...

♦ Kaynaklar

1. Uluslararası Afyon Anlaşmalarında Osmanlı İmparatorluğu, 2015, Burak Çıtır
2. American Trade in Opium to China / 1821-39, 1941, Charles C. Stelle
3. Commercıal Philanthropy: American Missionaries and the American Opium Trade in İzmir During the First Part of the Nineteenth Century, 2010, Timothy M. Roberts
4. Hile Yolu hakkında - http://uskudar.biz/denizcilik/hint-denizinde-azar-azar-ortaya-karışık.html
 
Telif Hakkı © 1997-2024 [uskudar.biz]
- sürüm 6.0.0 - Bütün Hakları Saklıdır.
Kullanım şartları için tıklayın!