Biraz da "Milli Gemi"nin oldukça uzun hikâyesinden kısaca bahsedelim. Yine de gördüğünüz ve bildiğiniz kısmından değil de azıcık farklısından. Yoksa bilinenleri tekrar etmenin kime ne faydası olur? Kamuoyunun bildiği ve tanıdığı MİLGEM, meselenin meyvesiydi ama buraya nasıl bâdirelerden sonra gelinebildiği ve yol boyunca yaşananlar, çeşitli açılardan önemini dâima muhafaza edecektir ve unutulmaması gereklidir.
Resim.1) HRS 1.300 türevi, muhtemel ilk Milgem kavramsal tasarıma eşdeğer bir çizim. Silah yükü, düşük RKA önceliği ve gelişmiş hidrodinamik nitelikler dikkât çekici.
TCG Heybeliada aslında dördüncü(!) MİLGEM çalışmasıydı çünkü ilk üçü türlü dümenlerle yok edilmişti. Gerçek başlangıç noktasını bulabilmek için ise 32 veya 33 yıl kadar geriye dönmemiz gerekirdi.
Berk ve Peyk mi?
Hayır.
Gerçi çeşitli kaynaklarda 1967'de inşasına başlanan ve 1973'de Donanmaya kabûl edilen TCG Berk'in Cumhuriyet döneminin ilk milli gemisi olduğu bilgisi verilse, bu geminin tamamen Türk tasarımı(!) olduğu iddia edilse ve bu iddia da ister istemez kulağa güzel gelse bile, gerçek durum hiç de öyle değildir.
Berk Sınıfı olarak adlandırılan, Gölcük Tersanesi'nde inşa edilen iki geminin hikâyesi aslında 1950'lerde ABD'de başlamıştır. O günlerde, düşük mâliyetli bir refakât muhribi talebini karşılamak için tasarlanan ve İkinci Dünya Savaşı döneminin gövde tasarımı niteliklerine sahip, Claud Jones Sınıfı olarak adlandırılan gemiden dört adet inşa edilmişti. Fakat bu alenen başarısız tasarımın mürettebatından gelen yoğun tepkiler ve raporlar neticesinde, ABD Donanması tarafından Claud Jones sınıfının inşa programı durdurulmak zorunda kalınmış ve önce Knox sonra Oliver Hazard Perry Sınıflarına1 uzanan refakat fırkateynlerinin geliştirilme süreci başlamıştı.
Bu dönemden sonra ise 1960'larda, söz konusu gemiyi temel alan ve Berk Sınıfı adı verilen bir tasarım Türkiye'de belirivermiştir. Claud Jones tasarımı üzerindeki kıç bacanın iptâl edilip bu bölgeye bir helikopter güvertesi yerleştirilmesi ve bunu sağlayabilmek için de makina dairesi yerleşiminin yeniden düzenlenip, muhtemelen bu ihtiyaca uygun olacak şekilde orijinal tasarımdaki ABD kökenli Fairbanks dizelleri yerine İtalyan dizelleri yerleştirmek ve diğer bâzı ufak tefek değişiklikler sûretiyle de Berk Sınıfı ortaya çıkmış oldu.
Gemi üzerindeki bütün silah ve elektronikler (ve muhtemelen çok daha fazlası) ise tamamen ABD kökenliydi. Velhâsıl Berk Sınıfına milli bir ürün diyebilmek pek mümkün değildir. İşin acı tarafı ise bu topraklarda o dönemde de, daha öncesinde de bu gemiden çok daha iyisini tamamen ve gerçekten milli olarak tasarlayabilecek insan gücü mevcuttu ki bu kişilerden sadece ikisinin ismi aşağıda da mevzuya dâhil olacaktır...
Birinci MİLGEM Projesi
Şimdi asıl meseleye dönebiliriz. Bundan sonrası şahsi fikirlerden ziyâde alıntı [sarı] ağırlıklı olacak.
Kaynak [1] ile başlayalım:
Oramiral Karabulut'la 1968 yılında Londra'da albay ve ateşe olarak görev yaptığı sırada tanışmıştım.
... Benim bu istihbarat nitelikli bilgileri2 Karabulut'a aktarmam aramızdaki samimiyeti arttırdı. Türkiye'de bulunduğum zamanlarda ara sıra görüşüyorduk ve bazı çalışmalarımı kendisine aktarıyordum. Orhan Karabulut Oramiral olarak Donanma komutanı olunca ... bana tamamen Türk dizaynı ve Türk imâlatı olabilecek 1000 tonluk bir korvet projesini hazırlayıp hazırlayamayacağımı sorduğunda, cevabım tabiatıyla evet oldu...
1987 yılı sonlarında Deniz Kuvvetleri'nden bu hususta bir takdim yapmak üzere davet alınca, Ankara'ya gidip gerekli bilgileri Oramiral Emin Göksan ve karagahına aktardım. Oramiral Göksan bu çalışmamdan çok memnun kalıp bu projeyi inanç ve samimiyetle destekledi.
Yalnız ortada bir sorun vardı. Koramiral Mustafa Turunçoğlu ... böyle bir projenin ancak çok tanınmış yabancı bir tersanenin3 tam garantisi altında fiiliyata geçebileceğini, sadece benim tarafımdan verilen bir projenin kabul edilemeyeceğini bana açıkça anlattı. Halbuki ben bu hususta İsviçre'de Maierform adlı tanınmış bir dizayn firmasıyla çalışarak iyi bir proje ve dizayn hazırlamıştım.
Maierform ve ABD Deniz Kuvvetleri'yle ilgili bazı çalışmalar ve havuz denemeleri için Hamburg tecrübe havuzlarını4 kullanıyordum. Bu arada tanınmış Blohm+Voss tersanesi de Hamburg'da aynı tecrübe havuzunu kullanıyordu. Benim çalışmalarım hakkındaki tüm bilgi ve referansları Blohm+Voss'un buradan devamlı olarak aldığı muhakkaktı.
Deniz Kuvvetlerinin girişimini haber alan Blohm+Voss tersanesi (o tarihlerde MEKO-200 adlı bir proje çerçevesinde Türk Deniz Kuvvetleri'ne Yavuz adlı fırkateyni inşa ediyordu) bana bu projeyi destekleyeceğini bildirdi. Zaten hakkımda referans aldıkları hususunu Blohm+Voss yönetim kurulu başkanı Dr.Rohkamm'ın özel olarak komutan Göksan Amirale söylediğini, sonradan yine Göksan Amiral'den duydum. Dr.Rohkamm yaptığım havuz tecrübelerinin çok başarılı olduğunu5 gayet iyi biliyordu.
Kısacası Deniz Kuvvetleri benim projemi doğrudan kabul etmiyor, ama Almanya'nın en büyük tersanesi hem projemi kabul ediyor ve hem de gerekli performans garantilerini ve gereken finansmanı bile deruhte ediyordu.
Deniz Kuvvetleri bu korvet projesini ortaya çıkarınca, daha evvelden Luerssen firmasının önerdiği iki adet FPB57 hücumbot alma projesini iptal etti.
Bunun üzerine benim hakkımda, korvet projesi ve bilhassa denizcilik vasıflarına haiz derin-V formlu tekneler6 hakkında çok güçlü menfi bir kampanyanın başlaması da çok ilginçtir...
... gibi hususların iyice abartılarak imzasız bültenler şeklinde Deniz Kuvvetlerinde dağıldığı...
Bu kampanya soncunda tedirgin olan Deniz Kuvvetleri ... Korvet projesini askıya aldı ve tekrar 400 tonluk Luerssen FPB57 hücumbot projesine7 rücu etti.
Böylece ilk gerçek MİLGEM projesi, almanların içerideki beslemeleri tarafından kolayca tepelenmiş ve kurulu düzenin devamı sağlanmış oldu.
İkinci ve Üçüncü MİLGEM Projeleri
Erbil Hayri Serter tarafından yürütülen yukarıdaki ilk çalışmanın önlenmesinden sonra gelen teşebbüsleri daha iyi anlatabilmek için bu kez doğrudan doğruya, dünya çapında tanınan bir başka değerli Türk Gemi Mühendisi olan Ahmet Yücel Odabaşı (Prof. Dr.) ile gerçekleştirilen 2004 tarihli bir söyleşiden [2] yapılan alıntılar ile devam etmek uygun olurdu:
Türk Loydu Vakfı Başkanı Prof. Dr. Yücel Odabaşı...
MİLGEM'in köklerinin yaklaşık 10 yıllık bir mazisi olduğunu ve kendisinin de ilk projenin8 yaratıcılarından birisi olduğunu dile getiren Odabaşı, çalışmanın başlangıcının emekli Oramiral Vural Beyazıt'ın Deniz Kuvvetleri Komutanı olduğu döneme rastladığını hatırlattı.
1990'lı yılların ortasında hafif fırkateyn projesi olarak başlatılan çalışmanın ön çalışmasının oluşturulan bir ekip tarafından yapılarak dönemin Başbakanı Tansu Çiller'e sunulduğunu aktaran Odabaşı, proje başlamak üzereyken 5 Nisan ekonomik krizine girilmesi nedeniyle ayrılabilecek kaynakların yok olduğunu söyledi.
İlk projenin 5 Nisan krizi nedeniyle ön çalışmaları dışında hayata geçirilemediğini belirten Odabaşı, sözlerine şöyle devam etti.:
"Daha sonra Oramiral Güven Erkaya döneminde bu konu yeniden canlandı ve o devirde bir milli tasarım ve proje ofisi Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'nın emriyle resmen kuruldu. Bu ofis önce İTÜ'nün Maslak Kampüsü'ndeki ofislerde çalışmaya başladı, daha sonra ise Taşkızak Tersanesi'nde modern bir yer hazırlanarak çalışmalar orada devam ettirildi ve Milgem'in ilk tasarımları [Resim.2] ortaya çıkartıldı.
Fakat Sayın Salim Dervişoğlu Deniz Kuvvetleri Komutanı olduğunda kuvvetin öncelikleri değişti. Proje önem sırasında9 aşağılara düştü. Proje ofisi de resmen kapatılmadıysa da finansmanı sıfıra indirilerek bitirildi!
Resim.2) Üçüncü MİLGEM çalışmasının tasarımlarından birine (89m, 1.700ton) ait temsilî resim.
O tarihten bu yana da sadece isim olarak dudaklarda dolaşıyor. Milli gemi projesi gündeme ilk geldiğinde birincil amacı Türk dizaynı bir gemi yapılmasıydı. Eğer yabancılar bizim savaş gemilerimiz hakkında bizden fazla şey biliyorlarsa, pek avantajlı sayılmayız. Savaş gemisi gizliliği olan bir gemidir. En azından bu yönüyle bir millilik var. İkinci amacı da bu tür gemilerde katma değerin çok yüksek olması nedeniyle, yerli katkı oranı arttırılarak, Türkiye'de gemi yan sanayinin gelişimine katkıda bulunmaktır.
Türkiye'nin bugün kendi savaş gemisini büyük ölçüde kendisinin yaptığını hatırlatan Odabaşı, diğer yandan bu gemilerin yabancı tasarım ve yabancı malzeme teminiyle Türkiye'de inşa edildiğine dikkati çekti.
"Savaş gemisi inşası basit bir şey değildir" diyen Odabaşı, dolayısıyla bunu bugüne kadar yapan askeri tersanelerin "takdir edilmesi gerektiğini" söyledi. ... tasarımı verilmiş bir savaş gemisinin Türkiye'de malzeme temini doğru yapılarak üretilebildiğini söyledi.
Milgem'in tek bir kişi ve grubun organize edebileceği bir proje olmadığını savunan Odabaşı, yeni Milgem ile ilgili temel endişesini, "kendilerini görevli addeden kişilerin yapacakları işin büyüklüğünün farkında olamayabilecekleri" şeklinde özetledi.
Heybeliada Sınıfı ve Sonrası
Ve nihâyet inşa edilebilen ilk MİLGEM olan TCG Heybeliada'ya ulaşılabildi. Zâten bu hususta yeteri kadar yazılıp çizildiği ve yakın tarihte gerçekleştiği için Heybeliada'nın hikâyesinden burada bahsetmeye gerek yok.
İlk MİLGEM çok önemli bir kavramın; milli ve özgün tasarım ve üretim yeteneğinin kendini ispatlaması açısından son derece değerliydi ve görev başarıyla gerçekleştirildi. Diğer taraftan geminin, Türk Donanmasının gerçekçi ihtiyaçları açısından "çok yetersiz" kalan hava savunma yeteneği başta olmak üzere bâzı sebeplerle dört adet ile sınırlandırılması ve çalışmanın ikinci MİLGEM (uzatılmış Heybeliada) olan İstanbul Sınıfı ile sürdürülmesi de çok yerinde bir karar oldu. Bununla birlikte bu yeni tasarımın da başta hava savunması ve sevk/tahrik sistemi olmak üzere bâzı önemli zaaflara, hâlâ sahip olması dikkat çekicidir.
Fakat hemen yukarıda yazılmış durumda bulunan Odabaşı'nın son cümlesini de gözardı etmemek gerekli... Bir diğer dikkât çekici nokta ise 1960'larda, 70'lerde, 80'lerde, 90'larda vs. bir Deniz Kuvvetleri Komutanı tarafından başlatılan muhtelif milli gemi tasarım ve üretim çalışmalarının hemen sonrasında yerine gelen bir diğeri tarafından imha edilmesi ve aynı durumun yakın tarih boyunca defalarca tekrar edilegelmesi olduğu gerçeğidir ki Nato denen mekanizmanın başımızda ne kadar büyük bir belâ olduğunu anlamak için sadece bu örnek bile yeterlidir...
Aynı mücadele bugün de devam ediyor; şekli, işleyişi daha farklı, etkileri ve sonuçları daha zor görünür ve hissedilir olsa bile. Sonuç olarak ise şu10 veya bu11 şekilde,
öyle12 ya da böyle13 istediklerini elde etmeye devam edebiliyorlar.
Çâre bulunmaz bilirim yâreme.
|