İstihbarat, tarih boyunca devletlerin ayakta kalabilmeleri için ihtiyaç duyulan başlıca yeteneklerden biri, muhtemelen de en önemlisi olmuştur. Nitekim dünya tarihinde belirleyici etkileri olan pek çok büyük savaşın sonucunu da askeri güçten ziyâde istihbarat faaliyetleri hatta kimi zaman tek bir casus belirlemiştir.
Zamana bağlı olarak teknikler belki biraz değişiklikler gösteriyor olsa bile gelecekte de durumun bu şekilde devam edeceğini iddia etmek makûl olacaktır.
Casusluk, karşı-casusluk, beşinci kol faaliyetleri, sosyal mühendislik, propaganda vs. gibi bileşenlerden meydana gelen istihbarat uygulamaları yeterli karşı tedbirlerin alınmadığı durumlarda hedef ülkeler ve milletler üzerinde yok edici etkiler meydana gelmesini gâyet kolay bir şekilde sağlayabilmektedir.
Hemen sağda kapağını gördüğünüz 1994 tarihli bu ilgi çekici kitap da 20.Yüzyılın ilk yarısı için yukarıda bahsi geçen meselenin bizi doğrudan ilgilendiren bölümleri hakkında verdiği kısa ama öz bilgilerle Teşkilât-ı Mahsusa'dan başlayarak Karakol Cemiyeti, MM (Milli Mukavemet?), MEH (Milli Emniyet Hizmetleri), MAH (Milli Amele Hizmet) ve MİT'e (Milli İstihbarat Teşkilâtı) gelinceye kadar geçen olaylar silsilesini okuyucuya sunmaktadır.
Doğrusu bu veriler, okuyucular açısından hangi siyasi görüşten olunursa olunsun, edinilmiş/aşılanmış sığ düşünce kalıplarının düz mantığını sarsabilecek ayrıntılara da sahiptir... Eserden küçük birkaç alıntıyı [sarı] sunmak gerekirse:
"Teşkilat-ı Mahsusa elemanlarının Fransa'nın Şam Konsolosluğu'na düzenlediği baskında ele geçirilen dosyalar "Arap Masası"nda değerlendirilmiş ve ortaya ürkütücü bir tablo çıkmıştı. İstanbul'da ihtilâlci bir "Arap örgütü" faaliyet gösteriyordu."
15 Temmuz teşebbüsünde, artık pek üzerinde durulmayan ama çok önemli bir eylem noktası olan "Büyükada"nın aslında bu meselelerin tam olarak neresinde olduğunu belki biraz daha iyi incelemek gerekir(di), sembolizm mi? Yoksa daha da fazlası mı?
"El Ehâ-ül Arabî" örgütünü Şam mebusu Şefik el-Müeyyet ile Nedret ül Madran kurmuştu. İdare merkezleri Büyükada'ydı ve evin sahibi bir Osmanlı vatandaşı olan Rum Kozmidi Efendi'ydi. Kozmidi aynı zamanda bir Osmanlı mebusuydu..."
"... Osmanlı hizmetindeyken devlet aleyhinde faaliyette bulunanlar sadece mebuslar değildi. Aralarında subaylar ve idarî başkanlar da vardı... Ama Türklere karşı faaliyette bulunanlar sadece Araplar değildi ki... Paçacızade Mezâhim gibi asılları Türk olanlar da bu faaliyetlerin içinde yer almıştı."
"Şiddet yanlısı Arap teşkilatları ve İngiliz Gizli Servisi'nin Araplar üzerindeki etkisi ile Osmanlı İmparatorluğu sadece askerî yönden değil sivil yönden de çökertilmişi."
Aslında Teşkilat-ı Mahsusa daha geleneksel anlamıyla bir istihbarat teşkilatından ziyâde silahlı hareket ağırlıklı bir tür gayri nizami harp teşkilatı olarak nitelendirilebilir ki bu yapısı ile kendinden sonra gelen zaman diliminde dünya çapında dikkât çekmiş, özellikle yabancılar tarafından itinayla incelenmiş ve hatta örnek alınmış özelliklere sahiptir.
"Teşkilat-ı Mahsusa özellikle yabancı araştırmacılar [1] tarafından 2.Abdülhamid dönemi casusluk örgütünün devamı gibi gösterilir. Oysa hem siyasal yapısı hem de dönemin Avrupa siyaseti buna uygun değildir."
İçimizdeki İrlandalılar; acaba bunlar Türklere karşı tamamen dini temelli bir düşmanlık ile hareket eden koyu Katolikler içinden mi çıkıyordu yoksa İngilizlere derinden bağlı Protestan olanlar içinden mi?
"İngiliz Gizli Servisi'nin kaynayan kazan haline gelen Ortadoğu'ya gönderdiği çoğu İrlandalı olan ajanlar..."
Bu İrlanda kökenli İngiliz ajanlarından en dikkât çekenlerinden biri Bennet idi:
"İngiliz istihbarat subayı ... John Godolphin Bennet, İstanbul'a 1918 yılında geldiğinde henüz 30 yaşındaydı... Anadolu ile bağlantı kuran yüzlerce mukavemet teşkilatı üyesini yakalatmış ve işkence ettirmişti. Kemalettin Şükrü Bey, İşgal Faciaları başlığı ile yayınladığı tefrikada, Bennet'in Türkçe dahil Şark dillerine vakıf olduğunu ifade eder ve onu "İngilizlerin Türk halkı üzerine musallat ettiği bela" olarak tanımlar... Aziz Hüdai Akdemir'e göre çok Türkün yuvasını söndürmüş bir maceraperesttir."
"Teşkilat mensupları tarafından Büyükdere'deki bir gece aleminden dönerken İstinye'de pusuya düşürülmüş ve ayağından yaralanıp ölümden zor kurtulmuştu. Tetikçi Manastırlı Deli Ömer'di... Fransız hastanesinde uzun süren bir tedavi görmüş ve sakat kalmıştı."
"Sonrasında ... Londra'da bir tekke açmıştır. Whitness yani "Şahit" isimli kitabı ... geçmişin yalancı şahidi olmuştu."
Bu herifin İngiltere'ye döndükten sonra bir tekke(!) açmış olması, faaliyetlerini hangi doğrultuda sürdürdüğü hakkında bâzı ipuçları verebilirken diğer taraftan Teşvikiye'nin meşhur Alman Baron'unun aynı zaman dilimi civarında, Bektâşi kisvesi altında Türkiye ve Almanya merkezli sürdürdüğü karanlık faaliyetleri de hatıra getirmektedir doğrusu...
Hazır yeri gelmişken Üsküdar'a da iki cümle ile değinelim:
"Karakol Cemiyeti'nin bir de Üsküdar Grubu vardı. Bu grubun İstanbul ve İzmit arasında muntazam bir menzil hattı kurmuş oldukları biliniyordu. Bu menzil hattı gerçekten mühim bir kuruluştu."
"İngiliz istihbaratının ana görevleri arasında, Doğu ve Günedoğu'da etnik grupları harekete geçirmek, padişah çevresini yönetmek ve İngiliz desteğini sağlayacak kuruluşları oluşturmak da vardı."
"Kısa adlandırmasıyla "I.C."nin (İstanbul Merkezi) faaliyet alanı içindeki muhbir ve ajanlar, mesleğinin erbabı İngilizler, Yunan uyruklular ve Rumlar, İngiliz kültür ve himayesi görmüş Hintliler, Ermeniler, Araplar ile Türk ve diğer işbirlikçilerdi."
... çok sayıda Türk ajan da İngiltere hesabına çalışmıştı. Said Molla, Emin, Enver, Adil Hafız Cemal, Mehmet Ali, Süleyman Paşa, Tevfik Bey, Dişçi İhsan, Hikmet, Değirmendereli Kazım, Merkez Memuru Mazlum, Hamdi, Vasfi, Terzi Mehmet, Tayyar, Ferid Cavit ve Çerkes Ragıp bu ajanların belli başlılarıydı. Tabii ki bu isimlerin dışında bilinen ve bilinmeyen yüzlerce muhbir ve "toplayıcı" tabir edilen haber taşıyıcılar vardı."
"İngiliz istihbaratı içinde bir de Ermeni vatandaşımız vardı. Milliciler adına çalışan bu ajan, daha sonra Ankara'ya geçerek İslamiyet'i kabul edecekti... Bu ajan Necati Bey'di."
Nihayet Milli Mücadele başarıyla tamamlandıktan sonra:
"(1926'da) İstanbul'daki Yıldız Harb Akademisi'nde, sivil ve asker uzmanlarla çalışmaya başlayan Nikolai'nin (Oberst Walter Nikolai, Alman) yetiştirdiği ilk elemanlar, Almanya'da pratik eğitimden geçerek yurda dönecekti."
"(Bu) teşkilat "Milli Amele Hizmet" adını taşıyordu."
"6 Ocak 1927 de dönemin Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak'ın emri ile merkezi Ankara'da olmak üzere teşkilatın İstanbul, İzmir, Adana, Diyarbakır ve Kars şubeleri de açılmıştı. Teşkilatın faaliyeti Ankara'daki Hacı Bayram Camii yakınlarındaki ahşap bir binadan yürütülüyordu."
"İkinci Dünya Savaşı sırasındaki istihbarat faaliyetleri, zaman zaman Almanları ve müttefikleri de hayrete düşürecek kadar başarılı olmuştu."
Velhâsıl, baştan sona son derece ilgi çekici ayrıntılar ihtiva eden bu kitap meraklılarına tavsiye edilir...
|