Sovyet Denizaltı Batmazlığına Kısa Bir Bakış
Cumartesi, 03 Mayıs 2025

Ruslar, 1880'lerin sonunda Osmanlı Devleti ile birlikte Nordenfeld denizxaltılarının ilk üç müşterisinden biri olur olmaz denizaltı için batmazlık kavramını da kullanmaya başladılar. Batmazlığı ise savaş hasarı, yangın, su alma ve kaza şartlarında geminin sephiyesinin, dengesinin ve kumandasının yapısal ve mekanik özellikler vasıtasıyla korunabilmesi ve sürdürülebilmesi olarak tanımladılar.

Batnmazlık kavramıyla tasarlanan ilk Rus denizaltısı 1913'de denize indirilmiştir. Böylece gemi mühendisliğinin bir alt dalı olarak "denizaltı beka uzmanlığı" kavramı da ortaya çıkmış oldu. Bilhassa 1959'da ilk atom denizaltıların tasarlanmaya başlanmasıyla da konuya çok daha da fazla önem verilmesi söz konusu oldu.

Sovyet denizaltı beka uzmanları denizaltı batmazlığını iki temel sınıfa ayırmştır:

  1. Satıhta batmazlık
  2. Dalışta batmazlık

İlk atom denizaltılarının ortaya çıkmasıyla birlikte ise dalışta batmazlık kavramına ağırlık verilmiştir. Bununla birlikte 1959-1989 arasındaki dönemde Sovyetlerin dalışta batmazlık kavramı üç kez değişime de uğramıştır.

İlk kavrama (1959) göre gerek barış zamanında, gerekse savaş zamanında bir denizaltı; bir veya daha fazla bölmesi su aldığında daima satha çıkartılmalı ve satıhta kalabilmelidir.

İkinci kavrama göre ise savaş zamanı için, bir veya iki mukavim tekne bölmesi su alsa dahi denizaltı sualtında sınırlı da olsa harekata devam edebilmeli, ancak tahrik kaybolduğunda satha çıkmalıdır.

Son kavrama (1977-1984) göre ise, savaş zamanı için yaralı denizaltı yine dalışta kalabilmeli ama harekat yeteneğini daha sığ derinliklerde sürdürebilmelidir ki bu kavram hâlen güncel Rus denizaltılarında kullanılmakta gibi görünmektedir. Bu davranışın sebebi tercih edilen bölme perdelerinin mukavemet özelliklerinde yatmaktadır.

Şöyle ki; Sovyet/Rus denizaltılarının mukavim teknelerindeki sugeçirmez bölme perdeleri iki çeşittir:

  1. Denizaltının azami dalış derinliğine uyumlu tam mukavemetli perdeler.
  2. Daha düşük bir basınca dayanabilecek hafif su geçirmez perdeler.

Daha güncel Sovyet/Rus denizaltıların her iki perde sistemi birlikte kullanıldığı düşünülmektedir. Böylece denizaltı tam mukavemetli 2 perde ile üçe bölünür, diğer ara bölmelendirmeler ise hafif perdelerle yapılır. Böylece ciddi bir ağırlık kazancı elde edilebildiği gibi inşa süresi kısalır, maliyet düşer. Yukarıda bahsi geçen ve hâlâ geçerliliğini koruyan son kavramın sebebi budur. Belki birkaç resim ile daha iyi anlaşılabilir:

Resim.1) Proje.941 Akula (Nato tanımlaması Typhoon) üzerindeki çok sayıda sugeçirez bölme perdesinden biri. Açıkça görüldüğü üzere kaporta 40kgf/cm2 (39,2bar) basınca dayanıklı ki bunun anlamı kabaca 400m hidrostatik basınçtır. Böylece buna tam mukavemetli sugeçirmez perde denilebilir.


Resim.2) Proje.667 sınıfı bir balistik füze denizaltısı üzerindeki sugeçirmez bölme perdelerinden biri. Kaporta üzerinde açıkça görüldüğü üzere bu perde 10kgf/cm2 yani kabaca 100m hidrostatik basınca dayanıklı olacak şekilde tasarlanmış. Böylece buna hafif sugeçirmez perde denilebilir.


Resim.3) Proje.705 Lira (Nato tanımlaması Alpha) üzerinde toplam 6 sugeçirmez perde mevcuttur. Bunlardan resimde yeşil ile gösterilen ikisi, sığ küre kubbe şeklinde olmasından anlaşılabileceği üzere denizaltının azami dalış derinliği (400m) ile eşdeğer mukavemete sahiptir. Diğer 4 hafif perdenin yük sınırı hakkında bir veri mevcut olmamakla birlikte, denizaltının boyutları sebebiyle en fazla 10kg/cm2 (100m) olarak tahmin edilebilir. Bu arada yalnızca 2.300tonluk bu tasarım için yedek sephiye %37'dir.


Özet olarak; Sovyet denizaltı tasarım anlayışına göre, eğer mürettebat denizaltının özelliklerini doğru olarak kullanabilirse birden fazla noktadan denizaltının su alması söz konsu olduğunda bile denizaltı kısıtlı bir şekilde de olsa savaş görevine devam edebilir.

Diğer taraftan böyle bir hedefe ulaşabilmek hem son derece zordur, hem de gerçek şartlarda mürettebat tarafından böyle bir yeteneğin kullanılabilmesi çok iyi ve sürekli eğitim gerektirir.

Zor olmasının başlıca sebepleri; hem denizaltının çok sayıda bölmeye sahip olma gerekliliği, hem de yeterli büyüklükte ve doğru olarak yerleştirilmiş yedek sephiye sağlayan sarnıçlara ve bu sarnıçların etkin olarak yönetilebilmesini sağlayacak karmaşık altyapıya olan ihtiyaçtır. Bu değişkenler öncelikle denizaltının boyutlarında ciddi bir artışa sebep olur ve tek cidarlı çözüm de yeterli gelmez.

Denizaltı için hedeflenen beka yeteneği seviyesinin tasarım üzerinde çok büyük bir etkisi vardır. Örneğin hemen yukarıdaki resimde bahsi geçen Proje.705 sınıfı denizaltılar için başlangıçta hedeflenen çok yüksek performanslara ulaşabilmek için oluşturulan kavramsal tasarımlar yalnızca 1.500tonluk ve mecburen tek cidarlı çözümlere dayanıyordu fakat Sovyet Donanmasının beka yeteneğine verdiği öncelik ve önem sebebiyle bir orta yol bulunabilmesi esnasında Tasarım Bürosu ve Donanma arasında ciddi sıkıntılar oluştu ve böylece tasarım süresi son derece uzadığı gibi, denizaltının oldukça büyümesi sebebiyle de hedeflenen performans değerlerine asla ulaşılamadı, her ne kadar sonunda müthiş bir denizaltı inşa edilebilmiş olsa bile.

Örneğin Donanmamız tarafından da kullanılmakta olan Tip209 ve Tip209+5 sınıfı denizaltılar hem tek cidarlıdır, hem yedek sephiyeleri yalnızca ~%9 civarındadır, üstelik hem de tek bölmelidir. Bunun iki istisnası; Portekizlilerin elindeki Tip209+5'lerdir ki bu denizaltılar üzerinde bir adet tam mukavim perde ve iki sugeçirmez bölme söz konusudur ve yine Hindistan için inşa edilen tek perdeli ve iki sugeçirmez bölmeli Tip209/1500'lerdir... Örneğin yedek sephiye Alman Tip 212'lerinde %27, Japon Soryu'larında ise %35 civarındadır.

Sovyet/Rus tasarımlarına dönersek, tasarımlara göre değişmekle birlikte yedek sephiyeleri %35 civarlarında, sugeçirmez bölme sayıları ise 6-9 kadar olabilmektedir. Bu ilgi çekici konuyu belki daha sonra tekrar dönmek üzere şimdilik noktalayalım...

Yaftalar:
 
Telif Hakkı © 1997-2025 [uskudar.biz]
- sürüm 6.0.0 - Bütün Hakları Saklıdır.
Kullanım şartları için tıklayın!