Artçı Diplomat
Cumartesi, 13 Haziran 2020

Artçı DiplomatBilinen ikibin küsur yıllık Türk tarihi içinde en karanlık, aşağılayıcı ve de fazlasıyla kahredici dönem hangisidir diye sorsanız bana, vereceğim cevap; İstanbul'un düşmanlar tarafından işgalin başlangıç adımı sayılabilecek 10 Kasım 1918 ile 20 Temmuz 1936'da kurtarılması arasında geçen uzun zaman dilimidir, şeklinde olacaktır. Aynı sebeple bütün bu büyük acıya yol açan olaylar silsilesi belki de tarihimizdeki her şeyden daha iyi öğrenilmek zorundadır ki yapılan hataların farkına varılıp, gerekli ibretler de aldıktan sonra, doğru sonuçlar çıkartılabilsin.

Konu böylesine önemli olmasına rağmen, bahsi geçen işgal döneminin görmezden gelinmesinin ve âdeta hiç olmamış gibi davranılmasının psikolojik sebepleri de olabilir belki ama hepimiz için bu karartılmış zaman diliminde yaşananlar, ödenen bedeller, çekilen târifsiz çileler hakkında doğru bir şekilde bilgilenme ihtiyacında olduğumuz gerçeği de açıkça ortadadır.

İşte yanda kapağı görülen, etrafımızı sarmış durumdaki türlü türlü ideolojik saplantılardan ve kuruntulardan uzak, akıcı bir dil ile ve belgelere dayanarak yazılmış; Artçı Diplomat adlı eser, yediden yetmişe, herkese tavsiye edilir. Kitabın içeriği sadece bu konudan da ibâret değildir, örneğin bugün yaşanmakta olan Libya hadisesilerinin köküne inmek isteyenler için de kitapta ilgi çekici bilgiler mevcuttur... Birkaç satır alıntı da vermek icâb ederse:

"Ailede anlatılanlara göre, Sultan Abdülhamid bir ara önemli bir yenilik yapmak istedi. 1851'den beri Londra'ya hep Hıristiyan büyükelçileri tayin etmek âdetinden vazgeçilerek oraya, Rum veya Levanten olmayan, Müslüman bir Türk göndermeyi tasarladı... İngiltere menfi bir tavır takındı... "

"5 Ekim 1908'de ... Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, 1878'den beri işgal ettiği Bosna-Hersek'i ilhak etti. İstanbul halkı galeyana geldi ... iki gün sonra 7 Ekimde halk toplanıp Avusturya-Macaristan aleyhinde gösteriler yaptı. Neticede, oradan ithal edilen mallara karşı boykot ilan edildi. Bunlar arasında o zaman en belirgin olanı Avusturya malı fesler olduğu için, Sultan Mahmud devrinden beri Osmanlıların resmi serpuşu olarak kullanılan bu başlığa karşı bir tepki doğdu ve yerine kalpak tercih edilmeye başlandı."

Bu alıntı, sokak gösterilerinin aslında sadece acizliğin ilânından ibâret olduğunun bir numunesi olması yanında, böylesine üretimden uzak ve dolayısı ile ithalâ bağımlı kalındığında, içine düşülmesi kaçınılmaz olan acizlik kuyusunun derinliğini de göstermektedir. Tek kullanıcısı Osmanlılar olan fes gibi bir ürünün ezeli bir düşmandan ithâl ediliyor olması gerçeğini nereye, nasıl oturtalım, bugün bile yoğurt mayasını dahi hiç utanmadan, sıkılmadan Batıdan ithâl ediyor olduğumuzu öğrendikten sonra.

"Durumu yakinen takip eden İtalya yaratılan fırsatı fark ederek harekete geçti. Tüccarlarına Libya'da kötü muamele edildiğini iddia ederek protestolara başladı ve tehditler savurdu. Nihayet 29 Eylül 1911'de İtalya Osmanlı İmparatorluğuna harp ilan etti. Bu gaflet zor anlaşılır."

"Bu durumdan kurtulmak için, İtalya iki koldan harekete geçti. İlki askeri idi. Bariz bir üstünlüğü olan donanmasını faaliyete geçirerek, 1912 yılının 24 Nisan-20 Mayıs tarihleri arasında ... Rodos ve Oniki Ada'yı işgal etti."

"Balkan Savaşı hengamesi sırasında, Ouchy anlaşmasının önemi ve nispi başarıları gözden kaçtı. Ve birçokları Libya'da Ouchy'yi takip eden yıllarda neler olduğunu farkında değildi. Osmanlı Devleti'nin Libya'yı terk ederek, memleketi İtalya'nın insafına bıraktığı zannedilir. Bu, tamamen yanlıştır. Ouchy'de Osmanlılara tanınan haklar sayesinde Libya ile bağlar kopmadı. Ve bunlar hem resmi hem de gayri resmi yollardan, 1919'un ilk aylarına kadar devam etti."

"Veliaht Yusuf İzzetin Efendi Zincirlikuyu köşkünde 1 Şubat 1916'da vefat etti... Ya ölüm sebebi? Resmi kayıtlara göre intihar. Ne şekilde? Kol damarlarını keserek."

Tıpkı babasından 42 yıl sonra, tam olarak aynı oyunun bire kez daha oynanışı ve tarihin bir kez daha tekerrürü!

"Halbuki Ferit Paşa'nın İngiliz ve diğer Müttefikler'e karşı tavır ve hareketleri, millet ve devlet için zararlı olduğu kadar, onursuz ve haysiyetsiz idi."

"19 Mayıs 1919'da İngiliz, Fransız ve Amerikan gemilerinden mürekkep bir filo İzmir limanına vardı. Amerikan gemilerinin filoya dahil olması garipti zira bu ülke savaşa 1917'den itibaren iştirak edip ... Osmanlı'ya harp ilan etmemişti. Ertesi günü, 15 Mayıs 1919'da, filonun getirdiği tam teşekküllü bir Yunan Tümeni karaya çıkarak şehri işgal etti."

"Müttefikler 16 Mart 1920 günü, tehditlerinin birini şiddetle tatbit etti. İngiliz, Fransız ve İtalyan askerleri ani bir baskın ile İstanbul'u işgal etti. Mütareke şartlarının bu beklenmedik ihlali asker ve polislerimizin kanı dökülerek tatbik edildi... İstanbul'da gezinen müttefik devriyeleri arasında Amerikan bahriyelilerinin bulunuşu..."

Yukarıdaki son iki paragrafla bağlantı konular merkezinde bir yazı yakında tamamlanabilir...

"19 Ekim 1922 günü Refet Paşa gemiyle İstanbul'a geldi... Refet Paşa hemen büyük bir şevk ve heves ile işe sarıldı. Ve türlü açık ve... örtülü, gizli faaliyetlere girişti... 20 Ekim 1922'de Refet Paşa'nın getirdiği 100 jandarmaya İngilizler izin verdi, jandarmalar sahile çıktı. Hemen yürüyüş koluna giren askerler, Sirkeci'den Divan Yolu'na, oradan da Ayasofya'ya gitti. Ahali bu basit yürüyüşü bir zafer alayına çevirdi. Namazdan sonra camide şükran duaları okundu..."

Hasan Basri Danışman tarafından, Osmanlı hariciyecilerinin sonuncularından; dedesi Mustafa Reşit Paşa merkezli olarak yazılan ve Osmanlı Devletinin Türkiye Cumhuriyetine dönüşümü macerasının, kamuoyu tarafından neredeyse hiç bilinmeyen çok ince ayrıntılarına da ışık tutan, bu son derece önemli eser 1998 basımı olduğu için muhtemelen ancak sahaflarda bulunabilir.

Yaftalar:
 
Telif Hakkı © 1997-2024 [uskudar.biz]
- sürüm 6.0.0 - Bütün Hakları Saklıdır.
Kullanım şartları için tıklayın!