25 Haziran 1960'da William H. Martin ve Bernon F. Mitchell adlı iki kişi ABD-Meksika sınırını geçerek güneye indikten sonra Küba'ya sıçrayıp Havana'ya seyahat ettiler ve oradan da bir Rus yük gemisiyle Sovyetler Birliğine ulaştılar. 6 Eylül 1960 itibârı ile gerçekleşen bir basın toplantısıyla da sığınma ve vatandaşlık talebinde bulunduklarını açıkladılar. Bu hâdise ABD'de ciddi bir çalkantıya sebep oldu çünkü Martin ve Mitchell, ABD istihbaratının önemli organlarından NSA'nın "Division D" adlı biriminde çalışan şifreleme uzmanı iki matematikçiydi. Konunun devamı ile alâkalı çeşitli ilgi çekici noktalar olsa da bizi doğrudan ilgilendirdiği için sadece birinden burada bahsedilecek.
Lâfı daha fazla uzatmadan sadede gelirsek, yukarıdaki hâdisenin tetiklediği olaylar vesilesiyle ortaya çıktığı üzere; şifre istihbaratı konusunda çalışan Division D, teknolojiyi yoğun olarak kullanmanın yanında geleneksel casusluk yöntemlerine de sıklıkla başvurmaktaymış ve örneğin Türkiye Cumhuriyeti Vaşington Büyükelçiğinin, ülke ile haberleşmede kullandığı şifreyi kırabilmek için elçiliğin Şifre Kâtibine biraz arpa vermeleri yeterli olmuş! Çeşitli kaynaklara göre verilen rüşvet 5bin $ ki bugünkü karşılığıyla 45-50bin dolar kadar ediyor... Bu bilgi ile Türk kamuoyunun (geniş anlamda) tanışması ise hatırladığım kadarıyla [2] ve [3] yoluyla gerçekleşmişti. Olayın zamanlama itibârı ile 1960 darbesinden biraz önce meydana gelmiş olması da ayrıca dikkât çekici denilebilir.
Bu arada Kore Savaşından sonra Türk toprakları üzerinde kurulmaya başlanan ve NSA tarafından işletilen dinleme tesisleri; Trabzon, Samsun, Diyarbakır, Ankara, Sinop, Anadolu Kavağı ve hepsinin merkezi, zamanında dünyanın en büyük sinyal istihbaratı istasyonu olan Karamürsel üzerinden, söylenen hedef olan Sovyetler Birliği yanında Türkiye'nin bütün dâhili şifreli haberleşmesi de bizzat ülkenin içinden dinlemekteydi.[1]
Aslına bakılırsa bu girişin sebebi hâlen başarıyla ilerlemekte olan ilk milli gemisavar güdümlü mermi projesi Atmaca ile bağlantılı ama aynı açı diğer bâzı askeri projeleri de bir şekilde ilgilendiriyor olabilir. Geçtiğimiz sonbaharda projenin durumu ile alâkalı olarak gerçekleştirilen resmî açıklamada önemli bilgiler verildi ve işte oradaki son cümle şimdi buraya konu olacak:
"...Veri linki kabiliyeti, ATMACA'ya hedef güncelleme, tekrar saldırma, görev sonlandırma özellikleri kazandırır."
İşte bu cümleyi okuduğumda hemen ilk aklıma gelen, biraz yukarıda bahsi geçen bu elçilik hâdisesi oldu. Ülkenin şartları düşünüldüğünde, Atmaca veya benzer bir silah üzerinde veri bağı yoluyla "görev sonlandırma" yeteneğinin mevcut olmasının hiç de iyi bir fikir olmadığı rahatlıkla iddia edilebilir ki belki kağıt üzerinde faydalı bir özellik gibi görünebilecek olsa da bu yetenek Atmaca'nın en büyük zaafı hâline de dönüşebilir. Doğru noktaya yerleştirilmiş tek bir hain bile böyle bir açığın istismar edilmesiyle, silahın gerçek savaş şartlarındaki başarı ihtimâlini tamamen yok edebilir, tıpkı elçilikteki mâlûm görevli gibi. Ve böyle bir ihâneti gönüllü olarak yapmaya dâima hazır; pensilvanya şeytanları ve onlardan bile daha tehlikeli olan ağa babaları ve dahi hepsinin iplerini tutanlardan vs. oluşan milyonlarca kişi aramızda yaşamakta iken...
♦ Kaynaklar1. The Ties That Bind, 1985, Desmond Ball, Jeffrey T. Richelson 2. Body of Secret, 2001, James Bamford 3. The Wizards of Langley, 2002, Jefferey T. Richelson 4. Turkey's Intelligence Community in Changing Times, 2005, Stéphane Lefebvre
|