Rusya'dan sonra doğuya ilerlemeye devam edildiğinde bir önceki içerik kalınan yerden sürdürülebilirdi. İlkinin aksine bu bölüm için daha çok veriye, çok daha kolay ulaşabilmek mümkün olduğundan, lâfı fazla uzatmadan dikkâtlice özetleyebilmek açısından daha dikkâtli olmak uygun olurdu zîra bu temel üzerinden asıl ulaşılmak istenen mesele(ler) hâlâ oldukça uzaktaydı.
İkinci Dünya Savaşının son senesi içinde, çeşitli açılardan şaşılacak derecede ileri ve öncü çözümlere ulaşmış veya ulaşmakta olan alman askerî teknolojisinin ele geçirilmesi için büyük bir mücâdele de başladı. Bu ganimetten en büyük payı kapmayı başaranlar da amerikanyalılar olacaktı.
Örneğin buradaki mevzuyla doğrudan bağlı olan, Dünya tarihinin ilk balistik füzeleri V2'lerin pek çok atışa hazır örneği gibi, ama asıl önemlisi bu füzeleri geliştiren beyin takımını meydana getiren Wernher başta olmak üzere alman eskinazilerin pek çoğu gibi...
Haziran 1944'de müttefik kuvvetlerinin Normandiya sahillerine çıkmaya başlamasından sadece beş ay sonra, henüz çatışmalar tüm şiddetiyle sürmekte iken, Ekim 1944 itibârı ile başlatılan Overcast Harekâtı vasıtasıyla hassas teknolojileri içeren alman mühimmat, cihaz ve araçlarının ele geçirilme çalışmaları son derece dikkâtlice yürütüldü. Bu harekâtta askerî birliklere, peşine düşülen teknoloji alanlarında yetkin, özel olarak görevlendirilmiş sivil uzmanlar rehberlik ediyordu ve sonraki aylarda da Paperclip Harekâtı ile yüzlerce nemçeli bilimadamı ve mühendis aileleriyle birlikte Kuzey Amerika'ya götürülecek ve bu arada Ruslar da önemli sayılabilecek bir miktarda ganimet elde etmeyi başaracaktı.
İlk Atış
Overcast Harekâtı neticesinde 100 kadar tamamlanmış V2 füzesi, gerekli yer destek birimleri, yedek parçalar, el kitapları, teknik çizimlerle birlikte sağlam bir şekilde ele geçirildikten sonra hemen Antwerp limanı üzerinden 1945 içinde ABD'ye nakledildi.
Amerikalılar bir an önce V2'leri denemeye başlamak istiyorlardı ve bu iş için çöl üzerindeki engebesiz bir arazi üzerinde kurulu 200x64km ölçülerindeki White Sands adlı bölgeyi/tesisi, yeterli büyüklükte olması sebebiyle, bu denemelerde kullanmaya karar verdiler.
1946-50 arasında toplam 52 V2 atışı gerçekleştirildi; en uzun menzile 97dnm ile ve en yüksek irtifaya 187km ile White Sands'de ulaşıldı ve bu tecrübelerle elde edilen veriler ışında 1950 civarında ABD'nin ilk balistik füzesi olacak Redstone projesi başlatıldı.
Resim.2) Almanya'da ele geçirildikten sonra ABD'ye nakledilen 100 kadar tamamlanmış V2 füzesinden biri White Sands'de.
Söz konusu V2 füzeleriyle ilgilenenlerden biri de ABD donanmasıydı ve herhalde White Sands merkezli bir çalışma söz konusu olduğundan dolayı Sandy olarak adlandırılan bir proje ile V2'lerin gemiler üzerinde kullanılması yönünde çalışmalar daha 1945'de başlatıldı. 1946'da tamamlanan Sandy Projesinini devamı niteliğinde, bu kez 1949'da Pushover Projesi gerçekleştirildi ve sonucunda V2'ler vasıtasıyla; gemi üzerinde balistik füze kullanımı konusunda ilk bilgi birikimi elde edilebilmiş oldu.
White Sands'deki ilk denemelerden sonra Midway adlı uçak gemisinin güvertesinden bir atış yapılmasına karar verildi ki 6 Eylül 1947 itibârı ile bu uçuş; bir alman füzesinin, bir amerikan gemisinin güvertesinden fırlatılması sûretiyle; seyir hâlindeki bir gemiden gerçekleştirilen tarihin ilk balistik füze atışı olacaktı.
Resim.3, 4, 5) V2 füzesinin Sandy Projesi kapsamında seyir hâlindeki Midway uçak gemisinin güvertesinden fırlatılışı, 6 Eylül 1947.
Gemiden fırlatılan bu ilk V2 havalanır havalanmaz rotadan çıkarak ancak 5dnm kadar bir mesafeye ulaşabildi. Başarısız sayılabilecek bu ilk fırlatma denemesi aynı zamanda bâzı haklı endişelere de sebep oldu, mesela füze, motoru ateşlendikten sonra güverteye devrilirse ne olacaktı?
İşte bunu anlamak için 1949'da Pushover Projesi olarak adlandırılan ikinci bir çalışma başlatıldı. Yine White Sand'de çöl üzerine uçak gemisinin eşdeğeri iki güverte yapısı kurulup, tam donanımlı iki V2 bu yapı üzerinde ateşlendikten sonra kasıtlı olarak devrildi ve sonuç da hemen aşağıdaki gibi oldu.
Resim.6) Pushover projesi kapsamında benzetilmiş uçak gemisi güvertesi üzerinde devrilen V2'nin sebep olduğu hasar, 1949.
1950'ye gelindiğinde OGMC1 merkezli olarak Redstone projesi başlatıldı. Çekirdek kadro büyük ölçüde almanlardan oluşuyordu. Bu alman merkezli yapı 1956'ya kadar GMDD2 olarak çalıştı, 56-60 arasında da ABMA3 olarak. Bu safhada Redstone'dan başlayarak Jupiter A, Jupiter C, Juno I ve Mercury-Redstone gibi füzeler ortaya çıktıysa da bu çalışmalar Kara Kuvveti merkezliydi.
Savaş sonrası dönemde ABD'nin nükleer güç merkezi Hava ve Kara Kuvvetleri olarak şekillendi, dolayısıyla kaynak aktarılan füze projeleri de Atlas, Titan, Thor (Hava Kuvvetleri) ve Jupiter (Kara Kuvvetleri) olarak sürdürülüyordu. Bu arada Donanma ile gerek Hava ve Kara Kuvvetleri, gerekse bilim çevreleri arasında uzun zamandır bâriz sürtüşmeler yaşanmaktaydı ki bu husus nihâyetinde "Amiraller İsyanı" olarak anılan bir meseleye dönüştüyse de dönemin bu ilgi çekici iç siyasî çekişmelerini şimdilik atlamak daha iyi olur.
Ortalık yatıştıktan sonra, 1955'deki ABD'nin Milli Güvenlik Konseyi toplantısında ülkenin OMBF4 kuvvetlerinin bir bölümünün deniz üzerinde bulundurulması yönünde bir karar alınınca Donanma isteksizce de olsa Kara Kuvvetlerinin Jupiter programına katılarak bu füzelerin gemiler üzerinde taşınmasına yönelik bir kavram üzerinde de çalışmaya başladı, belki de göstermelik olarak.
Diğer taraftan ABD donanması yukarıda bahsi geçen V2 tecrübesiyle elde edilen deneyimin de ışığında asıl ihtiyacını ve yönünü kendi içinde belirlemişti:
- Katı yakıtlı
- Sualtındaki bir denizaltı tarafından fırlatılabilen
- Yeterli görev yükünü yeterli menzil taşıyabilen
- Görece küçük ve hafif
tamamen yeni nesil bir balistik füze. Donanmanın talepleri 1956'de onaylandı ve hemen başlatıldıktan sonra son derece hzılı bir şekilde ilerleyen tasarım, geliştirme ve üretim süreci yalnızca dört senede tamamlandı. 20 Temmuz 1960'da dalmış durumda iken 598 sınıfı Corç Vaşington denizaltısından ilk başarılı fırlatma gerçekleştirildi ama bu bölümde denizaltılar kapsama alanımızda değil. Polaris füzelerinin teknik nitelikleri de daha sonra ayrıca ele alınacağı için şimdilik atlanacak.
Resim.7) Bir Polaris füzesi modelinin, liman içinde, sancağa bayıltılmış gemi üzerinden gerçekleştirilen soğuk-fırlatma denemelerinden bir görüntü, ~1959. Bir diğer benzer frılatma da yazının başındaki ilk resim üzerinde görülebilir.
Polaris füzelerinin geliştirilme safhalarındaki önemli ihtiyaçlardan biri de bu yeni nesil silah sistemini denizaltılara yerleştirmeden önce denizde deneyebilmeye imkân verecek bir altyapıydı. Bu maksatla 1954'de inşası tamamlanmış olan Empire State Mariner isimli bir yük gemisinin kullanılmasına karar verildi.
172m uzunluğundaki buhar tahrikli 16.000tonluk gemi 1956'da Donanmaya verilerek Filo Balistik Füze Sistemi altyapısının bir bileşeni hâline getirildi. Bu dönüşümde gemiye bir (kanatlı) aktif yalpa söndürücü eklendi ve üstyapı üzerinde kapsamlı değişiklikler yapıldı, ayrıca gemiye yeni denizaltının; seyrüsefer, füze atış kontrol ve fırlatma sistemleri ile 1 + 1 dikey fırlatma kovanı yerleştirildi ve gemi EAG-154 Observation Island olarak yeniden adlandırılarak 1958'de resmen göreve başladı.
Resim.8) Bir Polaris füzesinin EAG-154 Observation Island adlı gemi üzerinden fırlatılması. Bu gemi 2014'de hizmetten çıkartılmıştır.
Yeni geliştirilen denizaltı silah sistemlerinin ve donanımlarının güvenle tecrübe edilmesinde büyük faydalar sağlayan EAG-154; Polaris A1, Polaris A2, Polaris A3 ve Poseidon balistik füzelerinin ilk atışlarını yaptı. Gemi üzerindeki optik ve elektronik izleme, ölçüm ve kayıt cihazları ile haberleşme - veri nakil altyapısı gerek gemi üzerinden, gerekse denizaltılar üzerinden yapılan bütün füze atışlarının hassasiyetle değerlendirilebilmesine imkân sağlıyordu.
EAG-154 üzerinden yapılan en ilgi çekici görevlerden biri 7 Mayıs 1971 tarihinde Kore yarımadası yakınlarından Doğu yönüne gerçekleştirilen bir Polaris A2'nin hedef olarak kullanıldığı atıştır. Bu denemede, yaklaşık 2.500dnm mesafedeki Kwajalein mercan adasındaki balistik füzesavar sisteminden fırlatılan bir Sprint füzesi ile Polaris'in başarıyla önlendiği açıklanmıştır.
Bununla birlikte söz konusu atışta Sprint'in nötron harp başlığının kullanılıp kullanılmadığı merak konusudur. Bu atış bir taraftan Sovyetlere yönelik bir gözdağı gibiydi ama diğer taraftan Rusların sahip olduğu ve mesela kinematik olarak Sprint'ten daha üstün niteliklere sahip 53T6 gibi balistik-füzesavarların [9] kendi balistik füzelerine neler yapabileceği konusunda ABD tarafındaki endişeleri daha da arttıracaktı...
Resim.9) Nükleer tahrikli Long Beach kruvazörü üzerinden Polaris balistik füzeleri kullanımına yönelik bir kavram.
Balistik füze denizaltıları programı yürütülmekteyken, çıkabilecek muhtemel sorunlara ve oluşabilecek gecikmelere karşı bir tedbir amacıyla, geliştirilmekte olan Polaris balistik füzelerinin gemiler üzerinde kullanımı da ikincil bir yaklaşım olarak değerlendirilmiştir.
Nükleer tahrik heyecanının zirvede olduğu 1950'lerde nükleer tahrikli gemiler üzerinde de yoğun şekilde çalışılmıştı; ilk ortaya çıkan ise CGN-9 (Long Beach) sınıfı güdümlü mermi kruvazörleri oldu. Bu geminin tasarım kavramı başlangıçtan itibâren Polaris füzeleri taşıyan bir araç olarak kurgulanmıştı fakat Donanmanın balistik füze taşıyacak nükleer denizaltı programı beklentilerin ötesinde hızlı ve başarılı bir şekilde ilerleyince Long Beach üzerinde balistik füze kullanmaktan vazgeçildi, daha doğrusu buna ihtiyaç kalmadı.
Diğer taraftan nükleer başlıklı OMBF'lerin gemiler üzerine yerleştirilmesi fikri burada son bulmayacak ve ABD tarafından daha doğuya taşınacaktı, belki de başka bir örtülü amaç için ;)
Üçüncü bölümde: Akdeniz'in Civarında...
|