Malvinas çatışmasında yaşananlardan sonra ABD donanması gemisavar güdümlü mermi tehditlerini ciddiye almaya başladı. Bunun sonucunda da söz konusu tehditleri olabildiğince iyi temsil edebilecek yeni nesil uçan hedef araçlar kullanarak gemiler için benzetilmiş savunma denemelerine ağırlık verildi. Bu faaliyetlerde elde edilen tecrübelerin ilgi çekici ayrıntıları mevcut olmakla birlikte şimdi sadece birinden kısaca bahsedilecek, bir diğerinin de daha sonra ayrıca ele alınması düşünülüyor.
Resim.1) Bir BQM-74 hedef aracı, bir yakın savunma sistemi (büyük ihtimâlle 20mm Phalanx) tarafından kovalanırken. [1]
10 Şubat 1983 tarihinde Antrim (FFG-20) fırkateyni, Atlas Okyanusu kıyısının birkaç mil açığında özsavunma eğitimine alındı. Görev kıyıdan ikili salvo olarak fırlatılan BQM-7C hedef araçlarının imha edilmesiydi.
Gemi üzerindeki 20mm Phalanx yakın savunma sistemi ilk hedefi düşürdü, ikincisini de vurduysa da uçusunu sürdüremeyerek suya çarpan aracın parçaları deniz yüzeyinden sekip yaklaşık 60cm çapıında bir delik açarak gemi üstyapısına nüfûz etti, kalan sıvı yakıt mürettebat bölmelerinde birinde ve radar elektronikleri odasında yangına sebep oldu. Gemideki gringo askerlerine ingilizce öğretmekle(!) görevli bir sivil o esnada kamarasında dinlenirken yanarak öldü, bu ingilizce ayrıntısı ilginç bir sosyal durumu gözler önüne seriyor olsa da asıl mevzudan çıkmayalım...
Belki bu noktada vuruşu gerçekleştiren BQM-74C tanımlamalı aracın [Resim.1] temel niteliklerini belirmek faydalı olabilir:
- Uzunluk: 4,0m
- Kanat Açıklığı: 1,8m
- Ağırlık: 206kg
- Sürât: Mach 0,76
- İtiş: 0,85kN
- Yakıt: 61 litre Jp-4,5 veya 8
- Asgari irtifa: 5m
- Uçuş: Doğrusal
Bu sınıftan araçların baş ve kıçında radar yansıtıcılar kullanılmaktadır ki bu sebeple RKA'ları1 oldukça yüksektir ve özel isteklere göre ayarlanabilmeleri de mümkündür. Antrim hâdisesi 1983 itibariyle konunun hem savunma hem de saldırı yönleri açısından önemlidir. Bu konuyla alâkalı ayrıntılı verilerin, üzerinden geçen uzun zamana rağmen hâlâ örtülü tutuluyor olması da bundandır.
Birkaç başlık altında Antrim'de yaşananların etkilerini özetlemeye çalışırsak:
- Gemi yakın savunması söz konusu olduğunda, namlulu sistemlerden gerçek başarı bekleyebilmek için füze harpbaşlığının imha edilmesi zorunludur. Füzeye isâbet kaydetmek tek başına yeterli değildir çünkü silahın sahip olduğu momentum bilhassa yarı-zırh delici harpbaşlığı gibi bir bileşenin hâlâ gemiye isabet etmesini kolayca sağlayabilir. Sesüstü füzeler açısından bu durum daha da önemlidir.
Bu doğrultuda ifâde etmek gerekirse, daha önce kısaca ele alındığı üzere Barbaros Sınıfı fırkateyneler üzerindeki Sea Guard yakın savunma sistemini hizmetten almakta acele ettiğimiz düşünülebilir. Her ne kadar Sea Guard'ın kendine has önemli sıkıntıları mevcut olsa da mühimmat temelinde düşünüldüğünde; ne 20mm Phalanx, ne de 35mm Gökdeniz+Atom çözümü füzesavar görevlerde 25mm Sea Zenith'in eşdeğeri olamaz. Gönül ister ki Gökdeniz ile gemi yakın savunma ihtiyaçlarımızın bir kısmı değil tamamı karşılanabilsin ama.., neyse Gökdeniz'i zâten ayrıca ele almalıyız.
- Gemi zırhlaması, gemi mühendisliği açısından "yeniden" öğrenilmesi gerekli başlıca derslerdendir. Evet bir gemisavar füzeye karşı gemiyi zırhlamak uygulanabilir değildir ama yukarıdaki gibi ikincil isâbetlere karşı koruma sağlanabilir ve kesinlikle sağlanmalıdır. Bu noktada örneğin Avrupa ve ABD gemi tasarım anlayışlarındaki farklar kendini hemen belli eder. ABD'nin yeni nesil fırkateyn projesini bir Fremm türevi ile kazanan İtalyan Fincantieri'nin tasarımını ABD isterlerine uydurabilmek 300ton(!) ilâve zırhlama uygulanmak zorunda kalması derslerden öğrenilenlerin bir sonucudur.
- Gerçekçi çatışma şartların benzetildiği eğitim ve doğrulama faaliyetlerinin hem savunma, hem de hücum yeteneklerinin kazanılması açısından ne kadar hayâtî olduğu da ortadadır, bu da ele almaya çalışacağımız sıradaki konulardan biridir.
- Tabii bu noktada gemisavar füze tasarımlarını geliştirerek etkinliklerini artırabilmek açısından çıkartılabilecek dersler de mevcuttur ama füze tasarımı bizim alanımız değil.
Peki Giresun ne alâka diye düşünüyorsanız. Antrim bu kazadan sonra onarıldı ve bir süre daha hizmette kaldıktan sonra 1996'da hizmetten çıkartıldı ve 1998'de Türkiye tarafından alındı ve TCG Giresun olarak adlandırıldı. Gaziantep Sınıfı bu gemilerin, daha doğrusu başkalarının hurdaya çıkardığı artıkların, bugün hâlâ Türk Donanmasının belkemiğini oluşturuyor olmasının ne kadar küçük düşürücü ve tabii zaafiyet oluşturucu olduğu göz önüne alınınca Donanma Teknolojileri alanından daha almamız gereken ne kadar büyük bir yol olduğu açıkça görülebilir olsa gerek, her ne kadar pek görmek istemesek de.
|