İkibinonbeş yılı gibiydi, Barbaros - Salih Reis Sınıfı dört fırkateyn hakkında yarı-ömür yenilmesi yapılacağı açıklandı. Doğrusu bu gelişme, bilhassa elektronik donanım/yazılım temelinde ciddi bir ihtiyaç oluştuğu için önemli bir haber olarak kabûl edilebilirdi.
Resim.1) Yenileştirilmiş Barbaros Sınıfı fırkateynlerin temsili görüntüsü. [1]
Diğer taraftan bu kapsamda; gemiler üzerindeki üçer adet Sea Zenit silah bileşeni içeren Sea Guard yakın savunma sistemlerinin kaldırılarak, yerine bir veya iki adet ABD kökenli Phalanx yakın savunma sisteminin yerleştirileceği söylemi birkaç farklı açından endişe verici görünmüştü fakat pensilvanya şeytanlarının, Deniz Kuvvetleri dâhil pek çok noktada güçlerinin zirvesine ulaştığı bir dönemde, üzücü olsa da şaşırtıcı değildi.
Daha yakın zamanda ise [Resim.1] üzerinde görülen bir çözüm ortaya çıkmış durumdadır. Ne yazık ki kıçüstünde hâlâ bir Phalanx mevcut, başüstünde ise hiç olmazsa bu kez, bir Aselsan Korkut-D ya da yeni ismiyle bir Gökdeniz.
Ortaya çıkan bu yeni çözüm ise aynı görev için geminin başına başka, kıçına başka silah sistemi yerleştirilmesiyle çeşitli sıkıntılara gebe sayılabilir ki bu hâliyle Sea Guard'ın yerini alabileceğini ummak fazlaca iyimserlik olur.
Dümen
Yine de S-400 sağolsun, birkaç eğitim atışı hariç hiç kullanmadan bile memleketi önce F-35 kazığından tam da son dakikada kurtardığı gibi yetişen yeni yaptırım kararlarıyla Donanmayı da başta Phalanx ve artık umulur ki LM2500 ve benzeri pek çok konuda, ülke içindeki birileri tarafından kurulan tuzaklardan kurtarabilecek gibi görünüyor. Velhâsıl uçakları, füzeleri bilmem ama S-400 kuş sürüsünü tek atışla indiriyor!
Bu arada yeri gelmişken; Barbaros Sınıfı gemilerin yenilenmesi çalışmasında kullanılacağı açıklanan milli(!) EH/EDT1 donanımının ismi neymiş? ARES. Evet bir eski yunan tanrısı daha! Böylesine alenî bir put seviciliğini günümüz Yunanistan'ında bile göremezsiniz ama burada neler neler görürsünüz. Belki önceki paragrafta bahsi geçen tuzakları kimlerin kurduğunu şimdi daha iyi anlayabilirsiniz. Tabii bir de böyle şartlar altında, Türk milleti ile alay ederken kalplerinin aslında nereye bağlı olduğunu da açıkça ilân edenler tarafından üretilmiş görünen, eldeki böylesine hassas ve sibergüvenlik açısından hertürlü suistimâle açık bir ürüne, gerçek savaş şartlarında Donanmanın gerçekten güvenip güvenemeyeceği meselesi var ama ...
Aslında Sea Guard sistemini iyi anlamak için konunun ayrıntılarına kapsamlı şekilde el atmak lâzımdı fakat hem bu çok uzun olacağından, hem de konuya gerçekten ilgi duyacak birkaç okuyucunun mevcûdiyeti şüpheli olduğundan, şimdilik atlandı. Yine de belirtmek gerekir ki Sea Guard sistemi kavram olarak zamanının ilerisinde şekillendirilmişti ve bu sebeple zamanının teknolojik imkânlarını fazlasıyla zorladığından uygulamada bâzı sıkıntılara da sâhipti.
Donanmanın Sea Guard'ı değiştirmek istemesinin muhtemel sebepleri, sistemin yetersizliğinden çok, gemi üzerine yerleştirilecek yeni elektronikler ve yazılımlar ile Sea Guard sisteminin birleştirilmesinin zorluğu ve yedek parça ihtiyacını karşılamanın çok yüksek maliyetli olması şeklinde tahmin edilebilir. Bununla birlikte yukarıdaki [Resim.1] gibi kurgulanan yeni sistemin, füzesavar görevleri için tam yarı-küre kapsamasında Sea Guard'a eşdeğer olabilmesi mümkün görünmemektedir.
20mm / 25mm
Üç Sea Zenith ile bir Phalanx artı bir Gökdeniz sistemini bütün bileşenler temelinde karşılaştırmak gerekli ama önce mühimmatlarla başlamak uygun olur. İlk olarak Sea Zenit ile Phalanx mühimmatlarını karşılaştıralım, Gökdeniz mühimmatları sonraya kalsın.
Phalanx sistemi füzesavar görevleri için 20x102mm kinetik enerji mühimmatları kullanır. Bu türün ilk ürünü Mk149'dur ve daha önceleri tercih edilen FU2 temelli mermiler (mod2) malzemenin tehlikeleri sebebiyle sonraları Volfram temelli (mod4) olanlarla değiştirilmiştir ki bu alt-kalibre mermi 11,94mm çapında ve 85,8gr ağırlığındadır. Daha yakın dönemde ise artırılmış kinetik enerji için 1.100m/sn namlu çıkış hızında ve 127gr ağırlığında olan, Volfram alaşımı temelli mk244 (mod0) üretilmiştir ve Phalanx için güncel füzesavar mühimmat budur.
Sea Zenit sistemi ise füzesavar görevleri için özel olarak tasarlanan 25x184mm, AMDS3 tanımlamalı, Volfram alaşımı, 156gr ağırlığında ve 14,5mm çapında bir alt-kalibre kinetik enerji mühimmatı kullanır, namlu çıkış hızı ise 1.270m/sn'dir.
Özet olarak, 1.270m/sn hızla namludan ayrılan ve son derece düşük direnç katsayısına sahip olan bir AMDS; 0,85sn'de 1.000m'ye ulaşır ve bu noktada iken hızı 1.113m/sn, kinetik enerjisi ise 96,6kJ'dür.
Diğer taraftan, 1.100m/sn ile namluyu terk eden bir Mk244 ise aynı noktaya ~0,92sn'de ulaştığında hızı ancak 760m/sn ve kinetik enerjisi de 36,6kJ'den ibârettir.
Resim.2) Tam karşıdan yaklaşan füze durumu için, AMDS (Sea Zenith) ve Mk244 (Phalanx) füzesavar mermilerinin, menzile (metre) göre hedef üzerindeki enerji yoğunlukları. Kırmızı kesik çizgi bir MM38 Exocet füzesinin harpbaşlığını infilâk ettirebilmek için gerekeceği öngörülen asgarî enerji yoğunluğudur (J/mm2).
Bu küçük örnek üzerinden görülebileceği gibi, günümüz insanının; mikipedya, tıvıtır, mıvıtır vs. gibi kaynaklarda okudukları birkaç kelimenin içinden inanmak istediklerini seçip bunları, sorgulanması dahi düşünülemeyecek kesin gerçeklikler olarak algılaması ve kabûl etmesiyle, yanlışların doğru ve doğruların yanlış olarak anlaşılageldiği pek acayip bir zaman dilimine denk geldik.
İşte, mesela Phalanx'ın Sea Zenith'den daha uzun menzilli, etkin vs. olduğuna inanılır olması da böyledir. Evet bu küçük ayrıntı büyük bir mesele gibi gözükmeyebilir ama daha yukarılarda bahsi geçen tuzakları kuranların başarısı için gereken en önemli etkenlerden biri, insanların bütün böyle küçük(!) yalanlara düşünmeden inanmasının sağlanmasıdır.
[Resim.2]'de gösterildiği gibi bir Exocet benzeri gemisavar füzenin harpbaşlığını sadece tek bir isâbet ile infilâk ettirerek tehlikeyi tamamen ortadan kaldırmaya dayalı Sea Guard kavramı için etkili azamî menzil 1.000m'dir ama bir Mk244 mermisi Phalanx'ın namlu ağzından çıkar çıkmaz bile böyle bir amaca yetecek enerjiye sahip değildir! AMDS'nin enerji yoğunluğu 1.000m'de Mk244'ün iki katından fazla, 2.500m'de ise üç katına yakındır ama yerseniz Phalanx'ın etkili menzili Sea Zeith'den çok daha yüksekmiş! Phalanx'ın mühimmat hârcinde başka ciddi zaafları da var fakat buraya konu olacak değil.
Eşdeğer şartlarda Phalanx füzeyi ancak yaralar, ama balistik momentum hâlâ füzenin gemiye isâbet etmesine sebep olabilir, füze üzerindeki hasarın seviyesine ve konumuna bağlı olarak. Zâten bu sebeple topçu mühimmatlarına karşı geliştirilen kara konuşlu Phalanx türevleri kinetik enerji mühimmatları kullanamamaktadır çünkü enerjileri yetersizdir ve bu durumda mecburen C-RAM4 olarak adlandırılmış patlayıcı taşıyan özel bir mühimmat kullanılmaktadır fakat bu tür mühimmatlar KE5 mühimmatlardan daha yetersiz aerodinamik niteliklere sâhip olduklarından gemi üzerindeki füzesavar görevleri için uygun değildir. Sonuç olarak:
- Phalanx Türk Deniz Kuvvetlerinin ihtiyaçları için kesinlikle yetersiz bir sistemdir ve bedavaya bile alınsa gemiler üzerine yerleştirilmemelidir çünkü bu, gemi savunmasının son katmanıdır, vurulmadan önce son birkaç saniye içindeki tam bir ölüm-kalım meselesidir.
- Türkiye gibi bir ülkenin çok daha büyük bir Donanma gücüne ihtiyacı vardır, dolayısıyla bu tür yakın savunma sistemleri açısından tam bağımsızlık kesinlikle gereklidir, bu konu ithalâtla çözülmemelidir.
- Gökdeniz belki yeterli bir çözüm sağlayabilir, eğer sağlayamazsa bile uygun bir gemi yakın savunma sistemini, ülkenin bugünkü imkânlarıyla geliştirip hizmete alamamak için hiçbir geçerli sebep yoktur.
|