$$
\Large G^{j}_{i} = -(8\pi G/c^{4})(T^{j}_{i} + t^{j}_{i})
$$
Hayat, istisnâsız her birimiz için asla kestirilemez, öngürülemez, akıl sır erdirilemez bir olaylar silsilesi değil midir? Buna inansa da inanmasa da istese de istemese de kabûl etse de etmese de tam olarak böyle olduğunun da herkes bal gibi farkındadır.
Her insan ayrı bir âlem, ayrı bir hikâyedir ama yine de bâzılarının hikâyeleri daha da bir acayip gibidir, belki ibret almamız için belki de asla bilemeyeceğimiz ve anlayamayacağımız başka hikmetler sebebiyle... Artık sadede gelirsek şimdi Anadolu'nun bağrından küçük(!) bir çobanın hikâyesi sahne alacak.
Doğrusu bu mesele kabaca son bir senedir internet âlemine, zaman zaman son derece aşırıya kaçacak kadar yanlış yorumlamalarla, yayılmış durumdaydı. Şimdi aynı dümensiz kayığa bi' de biz atlayalım, bakalım akıntı nereye sürükleyecek...
Neyse ki birtakım arkadaşlar emek verip ortaya konuyla ilgili kısa (380sn) ve öz bir vidyo koymuşlar ki böylece uzun uzun, pek kimsenin okumaya zahmet etmeyeceği bir giriş yazmak ihtiyacı da kısmen ortadan kalkmış oldu. Diğer taraftan günümüzde zâten ekseriyet okumaktan ziyâde, izleyerek dinlemeyi tercih etmeye meyilli olduğu için belki de böylesi daha iyiydi. Bu sayede, ele alınacak konuyu ilk kez duyacaklar için, çok kaba hatlarıyla da olsa yeterli seviyede bir giriş yapılmış olabilirdi.
Eğer yukarıdaki vidyoyu izlediyseniz şimdi biraz daha devam edebiliriz. Yazı belki birkaç farklı bölümden meydana gelebilir ama doğrusu bunların hepsini lâfı fazla uzatmadan toparlayabilmek de biraz zor olacak gibi.
Kör ölür, badem gözlü olur
Bu deyişin bizim topraklarda söylenegelmesi de boşuna değildir elbet, herhalde sayısız doğrulayıcı hikâyeden bahsedileblir ki Hüseyin Yılmaz'ınki de bunlardan sadece biridir.
Bir bilimadamı olarak Hüseyin Yılmaz'ın tanınmasına vesile olan birkaç farklı ve her biri dikkât çekici çalışma sahası mevcuttur diyebiliriz. Bunlardan en bilineni, ilk bakışta kendi bilim sahasının (Hüseyin Yılmaz 1950 İTÜ Elektrik Mühendisliği mezunudur) dışında bir konu gibi görünen "Kütleçekim Kânunu" hakkında olanıdır. İnsanoğlunun kütleçekimini anlamaya başlaması, bilindiği kadarıyla Isaac Newton sayesinde oldu. Daha sonra Johann Carl Friedrich Gauss konuyu ilerletti, bilâhare Albert Einstein mevzuya yeni bir boyut ekledi ve tabii aralarda, adı pek fazla duyulamayan çok sayıda bilimadamının da doğrudan ya da dolaylı katıları olmuştur denilebilir.
Bugün gelinen noktada kütleçekim kânunu hakkında oldukça ilerlemiş durumdayız ama durum herşeyi açıklayabildiğimiz anlamına da gelmiyor. Hatta asıl temel soruya bir cevap verebilmekten çok uzaktayız:
Kütleçekiminin sebebi nedir?
Yukarıda adları belirtilenler dâhil hiç kimse henüz buna verilebilecek geçerli bir cevap bulabilmiş değildir! Ama üzülmeyin bu cevabı onlar veremediyse bile, her ne kadar kağıt kalem kullanarak dört işlem yapabilecekleri meçhul olsa da sosyal medyanızın münevverleri bunu ve hatta çok daha fazlasını bir çırpıda öğretiverir, eh ne demişler; tencere yuvarlanır, kapağını bulur...
Resim.1) Kütleçekimi alanında Newton'dan başlayarak günümüzde kadar geçen dönemde ortaya çıkan ve tabiri caiz ise yarışan belli başlı kuramlar. [1]
Her ne kadar gerçek kökenini bilemesek de kütleçekiminin işleyişini tam olarak açıklayabilmek yolunda oldukça ilerlemiş durumdayız. Bununla birlikte mutlak bir çözüm henüz mevcut değil. Yukarıdaki resim üzerinde tarih boyunca bu yolda yarışan belli başlı kuramların sahiplerini görebilirsiniz. Bizim açımızdan bakıldığında Hüseyin Yılmaz'ın da insanoğlunun konuyla ilgili bu ilerleyişine bir katkı yapmış olması tabii ki son derece kıymetlidir. Yukarıdaki çizelgede mevcut kuramların hemen hemen hepsi bugün itibarı ile devre dışı kalmış durumdadır fakat bu husus söz konusu bilimadamlarını küçültmez, bu bir maç değil, herkesin aynı takımda olduğu ortak bir bayrak yarışı, bir süreç.
Kaba (ve iyimser) bir tahminde bulunmak gerekirse, Türkiye'de bütün bu kütleçekimi kuramlar hakkında yorum ve değerlendirme yapabilecek selâhiyetteki insan sayısının ülke nüfusuna oranı yaklaşık %0,0000963 olarak belirtilebilir. Bu durumda ne ben, ne de siz bu hususta gerçek bir görüş ileri sürebilecek durumda değiliz ve bu sebeple sıradan fâniler olarak daha başka konulara yönelmemiz mantıklı olur. Ama yine de merak ettiyseniz aşağıdaki ilk yedi kaynağı kolayca bulup okumaya başlayabilirsiniz tabii...
Alnı açık, gözü toklar buyursunlar baş köşeye
Yukarıdaki vidyo ile mesela kaynak [8] ve [9] arasında bâzı küçük tutarsızlıklar mevcut gibi gözükse de vidyoyu izleyenler genel hatlarıyla konuyu biraz anlamış olacaklardır fakat belirtilen iki kaynağı bulup takviye olarak okumanız da tavsiye edilir. Bu hikâyede kütleçekim kânunlarından ziyâde benim asıl ilgimi çeken hususlar çok daha başkaydı, mesela:
- Öğretmen. Öğretmenlerin bir toplumun başarısında veya başarısızlığında en önemli unsurların başında geldiği konusunda herhalde çoğunluk hemfikir olur. Bütün öğretmenler içinde görevleri en hayâtî olanlar ise kesinlikle ilkokul öğretmenleridir ve ilkokul öğretmenlerinin nitelikleri düştükçe toplumların yere serilmesi kaçınılmaz hâle gelebilir. Hüseyin Yılmaz'ın yukarıdaki hikâyesinde de birkaç önemli öğretmen katkısı birden mevcut. Aynı olay bugün gerçekleşseydi de kırda gezmeye çıkmış birkaç öğretmen dağda böyle bir çoban çocukla karşılaşsaydı ne yaparlardı? Veya diğer öğretmen gibi kendisine verilen matematik kitabında kuramsal bir hata olduğunu iddia eden öğrencinin söylediklerini ciddiye alıp olayın peşine düşecek bugün kaç öğretmen bulunurdu?
- Dil. Bu vesileyle öğrendiğiniz üzere, ABD'nin en üst seviye birkaç üniversitesinden biri olan kurum Hüseyin Yılmaz'ı doktora eğitimine kabûl ettiğinde onun ne seviyede ingilizce bildiğine değil ne seviyede bilim bildiğine göre karar vermiş, adamlar enâyi değil. Nitekim Hüseyin Yılmaz oraya gittiğinde ingilizce bilgisinin çok alt seviyede olduğu fakat çalışmasını büyük bir başarıyla çok kısa bir sürede tamamladığı biliniyor.
Eğer Hüseyin 20-30 sene sonra dünyaya gelmiş olsaydı, ne seviyede bir dâhi olduğuna bakılmaksızın, ingilizcesinin yetersiz olduğu(!) bahanesiyle kendi vatanında lisansüstü eğitime bile kabûl edilmez, Tübitak gibi bir kuruma başvursa; ulan dingil senin ingilizce puanın kaç ki utanmadan buraya gelmişsin, yürü de ense tıraşını görelim, denerek anında sepetlenirdi. Köpekleşme seviyesinde geldiğimiz nokta maalesef böyle. Evet, artık ortalık ingilizce puanları(!) yüksek onbinlerce üniversite zevatından geçilmiyor da bilimadamları nerede?
- Düzen. Sahip olduğumuz Pasparlak Eğitim Sistemi sayesinde ülkede yetişen en nadide fidanlar kolayca devşirilebiliyor, bunu reddedenler ise hemen harcanıyor. İşte Hüseyin Yılmaz'ın Türkiye'den götürülmesi de böyle Pasparlak bir burs ile oldu, gidiş o gidiş. Tabii kalsaydı ne olacaktı, bir üstteki maddede özetlendiği şekilde sindirildikten sonra, sıradan bir devlet memuru olarak 45-50 yaşında emekli olup, Bodrum-Ayvalık eksenindeki bir beton yazlıkta ölene kadar pinekleyecekti.
- Azim. Bu hikâyenin belki de en vurucu yanı; imkânlarının yeterli olmadığından dem vurarak, çocukluktan başlayıp ölene kadar sızlanıp duran, ailesini, toplumu, devleti vs suçlayarak hayatlarını tüketmeyi tercih eden kimilerinin suratına çarpılmış bir tokat olmasıdır herhalde. Ah bir imkân verselerdi hepsi yeni birer Newton, Gauss, Einstein olacaktı, öyle ya...
İşte kitap, defter ve kâlem; başarılı olmak için gereken bütün malzemeler bunlardan ibâret. Haa, bak bi' de zurnanın zırt dediği yer var; çalışmak ve daha çok ve de tutkuyla çalışmak ve işte kimseciklerin işine gelmeyen asıl nokta!
Hüseyin Yılmaz'ın kelimenin gerçek anlamıyla bir bilimadamı olduğunu anlatan çoklu-disiplinli çalışmaları sadece kütleçekimi hakkındakilerden ibâret de değildir. Örneğin kendisi aynı zamanda daha 1960'larda insan seslerinin (konuşmalarının) bilgisayar destekli olarak incelenmesi ve değerlendirilmesi konusunda öncü kişi olmasıyla da dikkât çekmektedir ve 1969'da bizzat kurduğu PTC (Perception Technology Corporation) bu konudaki en önemli tarihî gelişmelerin temelini atmıştır. Bir diğer ilgi çekici çalışma sahası ise gözün görme yeteneğinin matematik modeli hakkında olandır ki bence bu ikisi kütleçekimi üzerine sağladığı katkıdan bile daha önemli çalışmalardır. Bu konulardaki makalelerinden birkaç örnek görmek isteyenler [10], [11], [12] ile başlayabilir. Konu hakkında daha fazla bilgi arayanlar için ise, kerteriz olarak, gizliliği yakın zamanda kaldırılmış bir belge olan ve artık kolayca erişilebilen [13] tavsiye edilir.
ABD'de çalışan çok sayıda Türk kökenli bilimci mevcut. Bunları iki temel gruba ayırmak gerekirse; tamamen devşirilenler ve devşirilemeyenler olarak bir ayrım mümkün olabilir. İkinci gruptakiler son derece titiz bir şekilde davranarak askerî amaçlı ar-ge çalışmalarında bulunmayı kesinlikle kabûl etmeyenlerdir ki bu noktada, ABD üniversitelerinde gerçekleştirilen bütün ar-ge faaliyetlerini dörtte üçünden çok daha fazlasının tamamen askeri hedefleri olan ar-ge çalışmaları olduğunu göz önüne almak gerekir...
♦ Kaynaklar1. Testing Gravity in the Solar System: Empirical Foundations of General Relativity, 2006, Slava G. Turyshev 2. Astrophysical Applications of Yilmaz Gravity Theory, 2018, Stanley L. Robertson 3. New Theory of Gravitation, 1971, Hüseyin Yılmaz 4. Cosmological Test of the Yılmaz Theory of Gravity, 2006, Michael Ibison 5. Refutation of C. W. Misner's Claims in His Article "Yılmaz Cancels Newton", 1995, Carroll O. Alley - Per Kennett Aschan - Hüseyin Yılmaz 6. Steady-State Cosmology in the Yılmaz Theory of Gravitation, ?,H. E. Puthoff 7. The Yılmaz Cosmology, 2006, Michael Ibison 8. Yaşar Kaşıkçı "kardeşi" Hüseyin Yılmaz'ı Anlatıyor, 2005, Ömer Gökmen 9. Denizli'den Dünya Çapında Bir Bilim Adamı: Hüseyiin Yılmaz'la Kısa Bir Röportaj, 2005, Nazım Kakancı 10. Color Vision and a New Approach to General Perception, 1962, Hüseyin Yılmaz 11. Perceptual Invarianance and the Psychophysical Law, 1967, Hüseyin Yılmaz 12. Perceptual Organization of Frequency-Inverted Speech, ?, Hüseyin Yılmaz 13. Voice Input/Output Capabilities at Perception Technology Corporation, ?, Leon A. Ferber
|