Eh başlık biraz beylik bir lâf oldu gibi ya neyse. Ama en azından buradaki Boğazlar ifâdesi ilk anda akla gelenlerden farklı olduğu için yine de idâre eder. Zaten düşman bir kez daha Çanakkale ve İstanbul Boğazlarına dayandıysa yine başımız büyük bir belâda demektir öyle değil mi? Eğer tarihin tekerrürü üzerinde bir miktar kafa yorulursa mevcut düşman(lar)ın kaçınılmaz saldırısına karşı çok daha etkili bir savunma hattına ihtiyaç duyulacağı anlaşılabilir.
Dolayısı ile bu toprakları savunabilmek için ilk hattı biraz(!) daha uzakta ve denizde kurmamız gerekir ki zamanı geldiğinde; kim olacakları açıkça mâlûm saldırganların ağırlık merkezlerinin deniz gücü olacağı da aşikâr olduğuna göre, kademeli bir müdâfa kurgusu oluşturulabilsin.
Velhâsıl üçü doğal ve biri de yapay olmak üzere ve önem sırasına göre dizilirse;
- Cebel-i Tarık
- Süveyş
- Bâb-el Mendep
- Hürmüz
adlı dört boğazın [Resim.1] Türkiye Cumhuriyetinin gerçek şartlarda savunulabilmesi için son derece stratejik noktalar olduğu kolayca anlaşılabilir. Dolayısı ile ihtiyaç hâlinde bu dört bölge üzerine büyük bir güç uygulayabilme yeteneğine sahip olabilmek, Türkiyenin bekâsı için dâima elzemdir denilebilir, asırladır süregeldiği gibi...
Aslında yakın tarihte yaşanan gelişmelere bağlı olarak Polonya-Ukrayna ekseninin de aleyhimize bir şekil almaya başlamasıyla Baltık Denizine girişi sağlayan iki boğaz hattının da bizim açımızdan giderek önem kazanmaya başladığı öne sürülebilir.
Resim.1) Vatan ve çevresi: Savunma ve Boğazlar.
Bu dört nokta son beş altı asırdır bizim açımızdan daima son derece hassas ve stratejik bölgeler oldu.
Çok uzun bir geçmiş boyunca Türk Donanmaları bütün bu noktalarda haçlılarla mücadele etmeye devam etti ve yerel yönetimlerin pek destek vermemesi sebebiyle, işler her zaman yolunda da gitmedi.
Özellikle Hint Denizi tarafında Pirî Reis'in, Koca Murat Reis'in, Seydi Ali Reis'in yaşadıklarından ve elde edilen sonuçlardan çıkartılacak dersler, gelecek açısından hâlâ ve dâima önemli faydalar sağlayabilir.
Hint Denizi, Güney Akdeniz ve Kuzey Batı Afrika sahillerindeki Arap kabilelerinin önemli bir bölümü, asırlar boyunca pek çok defa Türklere karşı haçlılarla(!) ittifak yapmaya devam edegeldi tıpkı tam da bugünlerde yaşananlar gibi... Ama yine de herşeye rağmen atalarımız daima yapması gerekeni yapmaya devam etti, kader icâbı her zaman başarılı olamasalar da.
Mesela Portekizliler (bir takım Arapların desteği ve yardımıyla) Afrikayı güneyden dolaşmayı öğrendikten bir süre sonra Bâb-El Mendep Boğazı üzerinden Kızıldeniz'e nüfûz ederek Medine'yi işgâl edip Peygamber Efendimizin kabrini tahrip etme hedefiyle bir harekât başlattığında, Portekiz donanmasının gücüyle başedecek imkânı olmayan Memlûk Sultanı, Devlet-i Aliyye'den yardım istedi ve rakip bir güç olmasına rağmen, zamanın Osmanlı Padişahı böyle bir durum karşısında hemen Selman Reis'i görevlendirdi ve Mısır'a gönderilen Selman Reis Kızıldeniz'de bir donanma inşa edip yöneterek tehlikeyi ortadan kaldırdı... Zaman değişse de benzer oyunlar bugünlerde de oynanmaya devam ediyor, örneğin [Resim.2]
Resim.2) Almanyanın yeni F125 sınıfı fırkateynlerinin ağ merkezli savaş yetenekleri için hazırlanan bir sunuma ait ekran görüntüsü.[1]
Çapsız almanların geleceğe dönük niyetleri ve hazırlık safhasındaki, henüz adı konulmamış gelecek haçlı seferinin küçücük bir işareti; bin yıldır düşmanlar, ittifaklar ve hedefleri aynı. Diğer taraftan günümüz zaman diliminde, belki de tarihte görülmediği kadar büyük ve etkin bir şekilde içimize sızmış durumdalar.
Aslında yakın tarih itibarı ile tam da yazının konusuna paralel olumlu adımlar da atılmaya başlanmıştı. Bildiğiniz gibi Katar meselesinin kökü ve dünya üzerindeki yansımaları 4. Boğaza yönelik olarak Türkiye Cumhuriyetinin attığı adıma dayanmaktaydı. Henüz geçtiğimiz günlerde ise 3. Boğaza yönelik hedeflerimize ulaşmamızın önüne geçilebilmesi amacıyla Sudan'da bir Batı darbesi gerçekleştirildi!
2. Boğaz olan Süveyş Kanalı zaten elimizin altında kabûl edilebilir. Fakat birinci ve aslında hepsi içinde en önemlisi olan Cebil-i Tarık için Orta-Batı Afrika'ya sabit ve kalıcı güç yerleştirmenin bir yolunu bulmamız gerekmektedir, halledilmeyecek bir mesele değil.
Söz konusu bütün bu bölgeler üzerine ihtiyaç hâlinde güç uygulayabilmek için nasıl tercihler yapmamız gerekeceği son derece dikkâtli bir şekilde, mantıklı çözümler üretebilmemize bağlı olacaktır. Ne tür tercihler yapılabileceğine yönelik çok çeşitli fikirler öne sürülebilir, mesela:
- Güdümlü mühimmatlar. Ülkenin elindeki yetenekler, imkânlar, mâliyet ve zaman açısından düşünüldüğünde en büyük öncelik bu alana verilebilir; bilhassa balistik, yarı balistik ve hava soluyan hipersonik silahlara... [2] [3]
- Muharip Donanma Hava Kuvveti. Elimizde böyle bir güç mevcut değil. F-35 bu açıdan kesinlikle uygun bir tercih olamaz çünkü böylesine dijital omurgaya sahip bir silahın siber-güvenliğini sağlayabilmemiz asla mümkün değildir! Kavram olarak düşünüldüğünde ise geçmişte SSCB'nin bugün ise Rusya ve Çinin oldukça benzer sorunlar için ürettiği çözümleri dikkâtle incelemek çok faydalı olabilir.
- Donanmanın kendine ait muharip bir hava kuvvetine ihtiyacı çok büyüktür bununla birlikte söz konusu kuvvet yakın-orta gelecek için kesinlikle kara konuşlu olmalıdır, deniz konuşlu olması (nın istenmesi) çeşitli açılardan son derece hatalı bir tercihtir. Bu durumda daha büyük silah yükünü daha uzun menzillere taşıyabilen hava araçlarına ihtiyaç olacaktır ki tam olarak üstteki madde ile bağlantılı bir husustur.
- Böyle uzak bölgelerde verilen görevlerin hakkıyla yerine getirilebilmesi ancak melez de olsa atom denizaltıları ile mümkün olabilir. Tip209 türevleri ile bu tür harekâtlar icra etmeye çalışmak çok büyük sıkıntılar doğurabilir. Bu sebeple günümüzde MİLDEN için yapılmakta olan temel tasarım tercihleri milli güvenlik açısından son derece hassas değişkenlerdir ve bu proje belki de önümüzdeki bütün askeri projeler içinde en stratejik olandır denilebilir. [4] [5]
- Benzer şekilde ciddi bir bölge hava savunma muhribi ihtiyacımız olduğu da ortadadır. Diğer taraftan TF-2000 kapsamında ilerleyen bu çalışmada en başından kurgulanan SM2-MR füzelerinin neden kesinlikle kullanılmaması gerekeceğini günümüzde daha fazla insan ve en önemlisi karar vericiler artık anlamaya başlamıştır diye ümit edilebilir...
- Bir diğer önemli saha olan insansız hava araçları alanında artık kritik eşiği aştığımız rahatlıkla söylenebilir. Diğer taraftan insansız sualtı araçları alanında (ki hava araçlarına nazaran çok daha zor bir çalışma sahasıdır) henüz hiçbir ciddi çalışmanın mevcut görünmemesi gelecekte çok ciddi sıkıntılar yaşamamıza sebep olabilir çünkü artık deniz savaşlarının kaderini insansız sualtı araçlarının belirleyeceği yeni bir döneme girmek üzereyiz. [6]
Hesapta Türk Savunma Sanayii mevzularına girmeyecektik ama insanın eli kayıyor! Neyse daha fazla uzatmadan burada keselim bâri.
|