Kabaca son çeyrek asır boyunca ara ara ısıtılarak önümüze sürülüp duran bir pilavdır "Uçak Gemisi" ki pirincinin cinsinden olsa gerek, çok da su kaldırır. Gerçekçi olmak gerekirse Türk Donanmasının ne kısa, ne de orta vâdede böyle bir araca ihtiyacı olduğuna ikna olabilmek pek mümkün değildir, uzun vâde ise tartışmaya açıktır. Konunun çok çeşitli ve karmaşık boyutları ihtiva etmesi sebebiyle, meselenin burada kapsamlı olarak ele alınması düşünülmüyor, şimdiki hedefler biraz daha farklı olacak.
Birileri tarafından Türkiye Cumhuriyeti başarıyla uçak gemisi tuzağına sürüklendi, bu birilerinin kimler olduğundan ve süreçten daha önceki bâzı yazılarda bahsedildiği için tekrarlamaya gerek yok, fiili durum ise ortada ve milletin milyarlarına mâl olan/olacak bu gemiler de çöpe atılacak değil. Herhalde bu noktadan sonra zararı olabildiğince hafifletmeye çalışmaktan başka bir çâre de yoktur.
İkinci gemi zâten yolda iken, Kasım 2018'de Brüksel'de iki ülke heyetleri arasında gerçekleştirilen görüşmelerden sonra üçüncü Karlos için de pazarlık yapıldığı konuşulmaya başlandıktan sonraki zaman diliminde cereyan eden ilginç bâzı gelişmeler silsilesi neticesinde durum daha da acayip bir hâl aldı, aslına bakılırsa biraz olsun lehimize döndü de denilebilir, bu ayrıntıya belki sonra tekrar döneriz. Bu arada acaba üçüncü geminin adı ne olacak, TCG Kafkasya, TCG Kıbrıs?
Biraz Siesta, Biraz Fiesta
Yine de asıl konuya girmeden önce hikâyenin temeline biraz farklı bir açıdan bakmak düşünülebilir. Bizim kamuoyuna uçak gemisi olarak pazarlanan ve TCG Anadolu Sınıfı gemilerin temel tasarımı olan İspanyol Juan Carlos, kavram olarak bir "Havuzlu Çıkarma Gemisi"dir. Üzerinde 8-10 AV-8B veya F-35B taşıyor/taşıyacak olması bu aracı uçak gemisi yapmaya yetmez, neyse...
Türkiye'nin İspanya'dan savaş gemisi tasarımı alıyor olması birkaç farklı sebeple son derece abes idi! İspanya'nın askeri gemi tasarımındaki yeterliliği, gerçek numuneleriyle birlikte ispatlandığı üzere yerlerde sürünmektedir; örneğin Norveç Donanması için İspanya tarafından tasarlanıp inşa edilen ve beklenmeyecek derecede kolayca batıveren Helge Ingstad ortadadır, denizaltı tasarımdaki başarıları(!) da [1] zâten bârizdir.
Diğer bir açından bakılırsa, küçük ve sıradan bir liman donanması olan İspanyol deniz kuvvetleri iki konvansiyonel denizaltıyı göreve hazır tutabilmekten bile aciz bir vaziyettedir. Bütün bunlara rağmen pazarlama yeteneklerinin ileri seviyede olduğunu da belirtmek gerekli.
Sancılı(!) olsa da başarılı bir şekilde Türk mühendisler tarafından tasarlanıp inşa edilen denizaltı kurtarma gemileri [2] fizikî ve maddî açıdan çok daha küçük olsa da teknik açıdan Anadolu sınıfı gemiden daha zorlu bir projeydi. Sadece bu örnekten hareketle bile anlaşılabileceği üzere; irâdenin mevcut olması hâlinde TCG Anadolu kesinlikle tamamen milli bir tasarımla inşa edilebilirdi.
Bu yolla büyük bir maddi kazanç elde edileceği gibi, ülke gemi sanayinin ve çalışanlarının yetenekleri ve tecrübelerinin büyük artış göstermesi, yapabilme bilgilerinin adeta patlama yapması, Türk savunma sanayiinin ve bileşenlerinin uluslararası camiadaki saygınlığının yükselmesi gibi etkiler de cabası olacaktı. Üstelik elde edilecek gemi(ler) ciddi zaaflara sahip mevcut dandik tasarımdan çok daha etkin olabilecekti. Biz yine de nedense(!) ispanyol mühendisleri beslemeyi tercih ettik, ne yazık ki Karlos bu açıdan tek güncel örnek de değil.
Velhâsıl Karlos tasarımının satın alınmasıyla; hem Türkiye Cumhuriyeti, hem Türk milleti, hem de Türk Deniz Kuvvetleri maalesef çok ciddi maddi ve manevi kayıplara uğramış olduğu gibi daha da büyük kayıplara giden yola birkaç taş daha döşenmiş oldu.
Bugün kavramlar öylesine karışmış ve kafalar öylesine bulanmış durumdadır ki mesela Devim arabalarının yok edilmesine ah vah edenlerin Karlos projesini alkışlıyor olması bu acayipliği kolayca gözler önüne serebilmektedir. Oysa, ancak ve ancak Devrim projesini imha edenlerin, Karlos projesini alkışlaması tutarlı bir hareket olabilirdi çünkü bu ikincisinde de tıpkı ilkinde olduğu gibi yine Türk mühendisliği ve sanayii alenen tepelenmiştir, kılıf değişmiş olsa da hedef ve sonuç aynıdır.
Çevir Kazı Yanmasın
Yukarıda yazıldığı üzere, herşeye rağmen eldeki gemileri hurdaya atacak değiliz, olanlar oldu, ölenler öldü! En azından ihtiyaçlara daha uygun bâzı iyileştirmelerle kayıpların bir bölümünün telâfi edilmesi düşünülebilir, çâresizce de olsa.
S-400 hâdisesi bizi zararın hiç olmazsa bir bölümden kurtarmış görünüyor, şimdilik... Bu olay, Türkiye'nin bugüne kadar sahip olamadığı yüksek irtifa hava savunması yeteneğine bir giriş yapabilmesi açısından tabii ki son derece önemlidir ama asıl önemli boyut bu değildir.
Türk Devleti, oldukça geç kalmış olsa da dibine kadar içine battığı/batırıldığı F-35 projesinin ülkenin bekası için ne derece büyük tehdit oluşturduğunu anlayınca son derece akıllıca bir hareketle kendini projeden attırdı ;) ki S-400'ün gerçek görevi buydu, gerisi ancak ikincil etki olarak değerlendirilebilir.
Fakat bu ancak birinci devreydi, ikinci devrede Türkiye'nin lütfedilip(!) tekrar F-35 projesine geri alınması teşebbüsüne sahne alacak çünkü "kendi çıkarlarını koruyabilmek için" Türk Hava ve Deniz Kuvvetlerine F-35 vermeye mecburlar. F-35 temel olarak başarılı bir uçak değildir ama müthiş bir dijital Truva Atı'dır ve dâhil olduğu bütün silahlı kuvvetleri köle haline getirmek için tasarlanmıştır, bakım-tutum masraflarıyla aynı zamanda dipsiz bir kuyu gibi verildikleri ülkelerin kaynakları da sömürülecektir.
Doğal olarak Türkiye için tek çıkar yol MMU'dur1 ki gerçekleşebilecek en kötü MMU, hatta Hürkuş bile "bizim açımızdan" F-35'den çok daha etkin ve güvenilir olacaktır. Lâfı fazla da uzatmaya gerek yok, S-400 vasıtasıyla Türk Donanması da içeriden kurulmuş olan F-35B tuzağından son anda kurtulmuş oldu.
Şimdi elimizde uçak gemisi hedefiyle kararvericilere pazarlanmış olan ama artık üzerinde uçak olmayan bir, iki uçak gemiciğimiz var. Şimdi ne olacak? Görünen o ki uçak gemisi sevdası devam edecek.
Resim.1) Karlos temelli TCG Anadolu Sınıfı gemilere yönelik düşünülebilecek birkaç taslak kavram. Burada sadece Ana Güverte ve Uçuş Güvertesi modellendi, aşağısına ihtiyaç yoktu.
Resim üzerinde fare tekerliği ile yaklaşmak ve fare ile sürüklemek de mümkündür, eğer javascript açık ise...
Mâdem bu mesele devam edecek, eldeki malzemelerle neler yapılabilir diye düşünülebilir. Yukarıdaki [Resim.1] bu tür bir kavram çalışması ile hangi hedeflere ulaşılabileceğine yönelik açıklamalar için kullanılabilir. Muhtemel seçenekleri kısaca değerlendirmek gerekirse:
- Karlos.0: Bu araç elimizdeki TCG Anadolu Sınıfıdır. Neyse ki F-35B ihtimâli şimdilik ortadan kalktı. Türkiye'nin bu durumda, gemi üzerinde kullanmak için AV-8B peşine düştüğü haberleri ise endişe verici ve küçük düşürücü. Bu gemi "kısa kalkış ve dikey iniş" yeteneğindeki uçaklar için tasarlanmış bir çakma uçak gemisi olduğundan daha başka bir uçak seçeneği de mevcut değil.
- Karlos.1: Bu durumda Anadolu Sınıfının uçuş güvertesini sadece helikopter harekâtına uygun şekilde yeniden düzenlemek mantıklı ve uygun bir seçenek olur. Görüldüğü gibi kalkış rampası kaldırıldı, kıç uçuş güvertesi uzatıldı...
- Karlos.2: TCG Anadolu üzerinde herhangi sabit kanatlı bir hava aracı kullanabilmek ancak uygun bir kalkış-iniş yaklaşımı kurgulamak ile mümkün olabilir. Bu durumda kalkış için "mancınık" (çizimde kırmızı) iniş için ise "telli yakalama" (çizimde yeşil) kullanmak gereklidir. Böylece kısa kalkış ve dikey iniş çözümünün sınırlandırmasının ortadan kalkmasıyla, gerçek bir uçak gemisine yönelik bir adım atılmış olabilir ve gemi üzerinde kullanılabilecek hava aracı seçenekleri de yeteri kadar genişler.
- Karlos.3: Fakat iniş-kalkış için tek güverte kullanmak, herhangi bir aracın inişi esnasında bütün güvertenin boşaltılmasını gerektirdiği için tamamen yetersiz bir çözüm olacaktır. Bu sebeple açılı güverte gereklidir ki söz konusu sıkıntı ortadan kalkabilsin.
Bu kavramlar içinde TCG Anadolu için en uygun olan, rahatça tahmin edilebileceği gibi "Karlos.1" seçeneği ile gemiyi sadece döner kanatlı hava araçlarına yönelik bir tür helikopter gemisi olarak kullanmak olabilir.
Eğer sadece insansız hava araçları kullanmaya yönelik bir tür yeni nesil uçak gemisi kavramı düşünülürse, iniş-kalkış sıkıntılarına rağmen "Karlos.2" seçeneği yine de düşünülebilir. Böyle bir çözüm için mevcut gemi üzerinde; kalkış rampasının kaldırılması ve baş uçuş güvertesinin yeniden düzenlenmesi, kıç uçuş güvertesinin uzatılması ve iki uçak asansörünün borda dışına taşınması gerekecektir. Baş üstüne, kalkış için en az bir adet "elektromanyetik mancınık" yerleştirmek gereklidir. Şu anda ülkede işleyen elektromanyetik top çalışmalarının gerçekleştiriliyor olmasından hareketle böyle bir mancınık milli olarak geliştirilebilir gibi görünmektedir. Eğer gerçek bir uçak gemisi geliştirilecekse gerekli bilgi ve tecrübe birikiminin elde edilebilmesi için böyle bir ara çözüm önemli faydalar sağlayabilir.
"Karlos.3" çözümü ise çeşitli değişkenler sebebiyle mevcut temel geminin tasarımı üzerine uygulanabilir değildir! Kaldı ki gerçek bir uçak gemisi için sıfırdan özel bir tasarım üzerinde çalışma ihtiyacı kaçınılmazdır.
Bu noktadan sonra tek beklenti kararvericilerin ülkenin mühendis ve bilimadamlarına güvenmelerinden ibârettir fakat bu hususta iyimser olabilmek de doğrusu pek kolay değildir zirâ herşeyden önce yüzlerce yıllık kökü olan bu iç çekişmenin ve mekanizmanın gerçek yüzünü doğru anlayabilmek gerekir. Mesela Ocak 1580'de, zamanında Dünyanın en önemli gökbilimcisi olan Takiyüddin tarafından kurulan ve yönetilen Tophane sırtlarındaki rasathanenin bir gece neden ve nasıl topa tutularak yıktırıldığı meselesindeki derin gerçeklerin peşine düşmek ilginç bir başlangıç noktası olabilir.
Tabii herşeyin ithalâtçısı mümessiller tarafından idâme ettirilegelen "ithalât krallığının" sistemli yıkıcı etkileri de unutulmamalıdır.
|