Okunuşu "Sistema Obnarujenia Kilvaternovo Sleda" gibi olduğundan, Batı kaynaklarında okunduğu gibi yazılmak sûretiyle SOKS kısaltmasıyla ifâde edilen bir Sovyet icâdı olan COKC, Türkçeye ise "Dümensuyu Tespit Sistemi" (DSTS) olarak tercüme edilebilir. Bu konuya hızlıca bir giriş yapmak isteyenler ise kaynak [1] ile başlayabilir...
COKC donanımlarını tek bir yönteme bağlı olarak çalışan bir cihaz değil de farklı yöntemlerin bir arada kullanıldığı bileşik bir (akustik olmayan) algılama sistemi olarak kabûl etmek mümkün görünmektedir. Mesela Rus Donanması tarafından yakın zamanda kapsamlı bir yarı ömür yenilemesinden sonra tekrar hizmete alınan Proje 945 sınıfı denizaltılar üzerinde diğer yöntemlerle çalışanlar yanında radyoaktif iz algılamaya yönelik ilâve bir bileşenin daha mevcut olduğu yönünde rivâyetler mevcuttur.
Resim.1) Temmuz 2019 itibarı ile Cebelitarık'daki İngiliz Üssü civarında çekilmiş bu fotoğraf internet âlemine düşmüştü. Batı ülkeleri içinde söz konusu teknolojiye en büyük yatırımı yapan ve birkaç on yıldır bu konuda yoğun olarak çalıştığı gözlemlenebilen İngiliz Donanması, önceleri COKC donanımlarını sadece kuleler üzerinde kullanmaktayken 2018'den itibaren artık SSN'lerin başüstüne de yerleştirmeye (veya belki denemeye) başladı. Söz konusu yeni ingiliz sistemlerinin, Sovyet/Rus donanımlarının bir kopyası olduğu açık olmakla birlikte bu teknolojinin nasıl elde edildiği ise belirsizdir. Rusya'nın böylesine hassas bir teknolojiyi satması beklenmediğinden akla gelen en uygun açıklama şimdilik askeri/sanayi casusluğu faaliyeti olarak varsayılabilir.
COKC taklidi donanımların ingiliz nükleer hücum denizaltıları üzerinde ilk kez görüntülenmeye başlanmasının üzerinden oldukça uzun zaman geçti. Bu görüntüler zaman değişkenine bağlı olarak değerlendirildiğinde farklı nitelikteki bileşenlerin farklı yerleşim düzenleriyle birlikte denenerek uygun bir çözümün arandığı ar-ge çalışmalarının henüz devam etmekte olduğu da tahmin edilebilir, sistemin etkinliği ve hazırlık seviyesi hakkında daha fazlasını söyleyebilmek ise mümkün değil.
[Resim.1] üzerinde bir örneği görülen donanımlarla alâkalı bu konunun ilgi çekici taraflarından biri ise açıkça kopya edilmiş ve muhtemelen çalınmış bir kökene sahip olsa da araklayanın kim olduğuna bağlı olarak böyle durumlara farklı tepkiler gösterilmesidir. Örneğin bu gibi faaliyetleri Çinliler vs. yapınca kötü adam oluyorlar ama anglorikanlar yapınca böyle ayrıntılar hakkında konuşan bile olmuyor, insanları ve toplumları bu şekilde yönlendiren medya ikiyüzlülüğüne tipik bir örnek ki meselenin bu boyutu bizi de yakından ilgilendiriyor aslında...
Türlü Hayâller Görürüm
Yürütülmekte olan MİLli DENizaltı Projesi kesinlikle Cumhuriyet tarihinin en hassas ve stratejik aynı zamanda teknolojik açıdan en zorlu çalışmasıdır. Bununla birlikte konunun, ehemmiyetine oranla yeterli seviyede ciddiye alınmıyor olması hem üzücü hem de ister istemez şüphe uyandırıcıdır. Söz konusu "yeterli seviye" meselesi doğrudan doğruya gelecek yazılardan birinde kapsamlı ve müstakil olarak değerlendirilmeye çalışılacağından, burada ele alınmayacak.
MİLDEN için temel tasarım değişkenlerinin nasıl ve hangi kıstaslara göre belirleneceği konusu ilk ve en önemli safha olarak kabûl edilmelidir. Dolayısı ile ülkenin mâruz kaldığı ve kalacağı muhtemel tehdit kaynaklarına ve unsurlarına göre yapılacak tercihler, aracın tasarımı üzerindeki herşeyi belirlemesi gereken temel etkenlerdir.
Vatan savunmasının merkezi Akdeniz'in savunulmasıdır ve Akdeniz'in başarıyla savunulabilmesi ise ancak öncelikle sahanın biraz daha genişletilmesiyle ve bu görevi yerine getirebilecek yetenekte ve güçte bir Donanma inşa etmekle mümkün olabilir. Bu bağlamda gerçek tehditleri, kendimizi kandırmadan ve mantıklı bir şekilde değerlendirebilmek meselenin özüdür. Yakın gelecek için Türkiye Cumhuriyetine yönelik muhtemel tehditleri (ve en önemli tehdit unsurlarını) seviyelerinin ve çatışmaya girme ihtimâllerinin yüksekliğine göre sıralayacak şekilde bir varsayım ortaya koymak gerekirse:
- ABD (SSN, SSGN)
- İngiltere (SSN), İsrail (SSG, SSB?1), Avustralya (SSK, SSN?2)
- Fransa (SSN), İtalya (SSK), İspanya (SSK), Yunanistan (SSK), Mısır (SSK), Kanada (SSK)
- Almanya (SSK), Rusya (SSN, SSGN, SSK), Norveç (SSK), İsveç (SSK)
- Diğerleri (SSK, SSN)
şeklinde bir diziliş mümkün olabilir. Muhtemel düşmanların denizaltı güçlerine karşı yeterli bir DSH imkânı mevcut olmazsa Akdeniz Savaşını kaybetmek kaçınılmaz olur. Tabii ki DSH3 çok boyutlu ve son derece karmaşık bir çalışmadır fakat başarılı bir DSH'nin anahtar kavramı "denizaltıya karşı denizaltı" şeklinde özetlenebilir. Özellikle yukarı sıralanan tehdit seviyelerinden ilk üçü söz konusu olduğunda bunu gerçekleştirebilmek için ihtiyaç duyduğumuz yeteneği, henüz denize bile inmemiş durumdaki, inşa edilmekte olan en yeni denizaltılarımız bile karşılayabilecek durumda değildir!
İşte bu sebeplerledir ki MİLDEN yakın tarihimizin en hayâti projesidir ve aynı sebeple de ancak Tip214 ayarında olacak yetersiz (ve sözde Milli) bir denizaltı ile projenin defteri inceden dürülmeye çalışılmaktadır. Türkiye bütün olan bitene rağmen hâlâ Nato'nun içinde kalmakta ısrar ederse bu durumun aksi yönde ilerlemesini beklemek de ancak aşırı bir iyimserlik olarak değerlendirilebilir çünkü mekanizma oradan idâre ediliyor.
Böyle bir yazıya neden COKC ile giriş yaptığımıza değinmeye gerek var mı bilmiyorum ama her ihtimâle karşı kısaca değinelim. Akdeniz'deki denizaltı tehditleri ile gerçekten baş edebilmemiz için bu göreve uygun denizaltı teknolojilerine sahip olmamız gerekir ve söz konusu teknolojileri çalışıp kendimiz bağımsız olarak geliştirmek ve kullanmak zorundayız. Ve MİLDEN üzerinde kesinlikle bulunması gereken teknolojilerin başında da "Akustik Olmayan Tespit Donanımları" gelmektedir. Ama paslanmaz çelik boruların içine üç beş mercek yerleştirmekten bile uzak olduğumuz düşünüldüğünde, her ne kadar görmek istemesek de bakış açımızda çok ciddi sıkıntıların mevcut olduğu aşikâr değil midir?
Dâhil olmadığımız bir savaşta bile denizaltıların başımıza nasıl bela olduğunu anlayabilmek için Refah Faciasını bir de bu gözle tekrar okuyup gelecekteki muhtemel vaziyeti tekrar düşünmek belki şimdi daha ilgi çekici olabilir.
Geçmiyor, günler geçmiyor.
|