1997 Nobel fizik ödülü [1] ortak çalışma yapan üç kişi tarafından paylaşılmıştı: Steven Chu, Claude Cohen-Tannoudji ve William D. Phillips. "Lazer ışığı ile atomları soğutmak için yöntem geliştirilmesi"ni temel alan söz konusu çalışmanın açtığı yol, geleceğe yönelik son derece ilgi çekici teknolojik gelişmelerin de bir işâreti gibiydi. Mevzunun fizik temeline ve tarihçesine hızlı bir giriş yapmak isteyenler [2] ile işe başlayabilir çünkü meselenin bu tarafları pek de mevcut yazının kapsamında olmayacak.
Fakat devam etmeden önce buradaki konunun girişi mahiyetinde daha önce ele alınan; "Atâlet Seyrüsefer Cihazları" hakkındaki yazının, dikkâtlice okunması gereklidir... Şimdi tekrar soğuk atomlara dönülebilir.
İlk cümlelerde bahsi geçtiği üzere, atomların lazer kullanılarak soğutulabilmesi teknolojisinin temelleri atıldıktan sonra, yavaş yavaş bundan somut olarak yararlanabilmeye yönelik ar-ge faaliyetleri de başladı, tabii sadece birkaç ülkenin tekelinde olmak üzere. Hızlıca asıl mevzuya gelirsek; İngiliz Savunma Bakanlığının 2014 içinde aldığı bir kararla (kendi denizaltıları üzerinde kullanılmak hedefiyle) Kuvantum Pusula teknolojisine büyük bir yatırım yapması bu alanda önemli bir tarihî dönüm noktası, yeni bir dönemin başlangıcı gibi de kabûl edilebilir.
Atomlar son derece düşük sıcaklıklara kadar soğutulduklarında hem madde, hem dalga gibi davranırlar. Bu şartlar altında nasıl hareket ettiklerini açıklayabilmek için ise kuvantum mekaniğine ihtiyaç duyulur. Böyle bir aşırı soğuk ortamı oluşturabilmek için çok güçlü lazerler gereklidir.
Ve atomlar yeteri kadar soğutulup iyice yavaşlatılabildiklerinde, içinde bulundukları ortamın (buradaki içerik açısından söz konusu ortam bir denizaltıdır) ivmelenmesine tepki gösterirler ve gösterdikleri bu tepkinin ölçülebilmesi (ki bu ölçümler temelde optik olarak yapılır) yoluyla da aracın hareketleri son derece hassas bir şekilde ölçülebilir ve hesaplanabilir hâle gelmektedir.
Kuvantum ivmeölçerler, günümüze kadar geliştirilen diğer ivmeölçer teknolojilerine nazaran çok çok daha hassas oldukları için şimdiye kadar ulaşılamayan seviyede yüksek etkinliğe sahip atâlet seyrüsefer cihazlarının üretilebilmesini mümkün hâle getirmiş durumdadır. İlâve olarak söz konusu yeni teknoloji çok üst seviyede manyetik alan ölçümüne de imkân sağlamaktadır.
Resim.2) Bir İngiliz üniversitesinde geliştirilmekte olan, denizaltılar üzerinde kullanılacak ilk Kuvantum Seyrüsefer Cihazının atası.[3]
Ayrıca yeni nesil bu cihazlar ile yerkürenin kütleçekim davranışını da çok hassas ve gerçek (veya yakın-gerçek) zamanlı olarak ölçebilmek mümkün hâle gelebilmiştir. Mevcut bütün ASC'ler hesaplamalarını daha iyi yapabilmek için yerküre kütleçekimini tanımlamak amacıyla geliştirilmiş bâzı matematik modeller kullanmaktadır ve önceki bölümde de bahsedildiği üzere bu yaklaşık modeller tabiatları itibarı ile ASC hata oranlarının belli bir bölümünden sorumludur. Sonuç olarak yeryüzü kütle çekiminin daha doğru olarak ölçülebilmesi de geleceğin KSC'lerinin1 yeteneklerine önemli bir katkı sağlayabilecektir.
Velhasıl "Kuvantum Seyrüsefer Cihazı" olarak adlandırılabilecek olan bu tamamen yeni nesil atâlet seyrüsefer cihazı türünün [Resim.2] gelişimini tamamlamasıyla, uydu konumlama sistemi hassasiyetine eşdeğer ama tamamen pasif, bağışık ve bağımsız bir hassas seyir yeteneğinin çok yakın gelecekte yerleştirilecekleri denizaltılara yepyeni imkânlar sağlaması söz konusu olacaktır.
Resim.3) Dünya genelinde konuya ilgili ar-ge çalışmaları ve akademik yayınlar kıstas olarak alındığında denizaltılar için geliştirilen dünyanın ilk Kuvantum Seyrüsefer Cihazının, Vanguard Sınıfı İngiliz nükleer balistik füze denizaltılarından birinin üzerine yerleştirilmesi beklenebilir.
Böylece denizaltılar açısından, belirli aralıklarla periskop derinliğine çıkarak, direk üzerinden uydu sinyalleri ile kendi ASC'leri2 için gerekli olan konum düzeltmesi ihtiyacının tamamen ortadan kalkması neticesinde denizaltıların önemli bir zaafiyeti ortadan kalkmış olacağı gibi KSC'ye sâhip denizaltı komutanlarına yepyeni taktik ufuklar açılmış olacaktır.
Tam olarak yukarıda bahsi geçen bu sahadaki ar-ge çalışmaları açısından liderlik İngiltere-ABD eksenindedir ve açık-kaynak veriler ışığında Çin, Japonya ve Rusya'nın da hemen arkalarından geldiği söylenebilir. Bütün bu ülkelerdeki çalışmalar savunma kaynaklı ar-ge faaliyetleri olarak, söz konusu ülkelerin üniversiteleri tarafından yürütülmektedir. Türkiye mi? Bu soruyu belki şöyle sormak lâzım; Türkiye'de (kelimenin gerçek anlamıyla) üniversite var mı?
Temel Bilimler / Türkiye / MİLDEN
Buraya kadar olan bölümde açıkça anlaşılabileceği üzere geliştirilmekte olan bu yeni teknoloji de diğer pek çokları gibi tamamen fizik bilimdeki üst düzey çalışmaların ve gelişmelerin sonuçları üzerine kurulmuştur, başka bir ifâdeyle Temel Bilimler kökenlidir. Bu tür bilimlerin "Temel" olarak sınıflandırılması boşuna değildir elbet ama diğer taraftan bu kavramı sadece "inşaatın temeli" ile bağdaştırabilen milli(!) bakış açısı için temel bilimler ile uğraşmak da ancak enâyi işidir!
Gâyet uzun bir geçmiş boyunca olduğu gibi bugün de ülkenin içinde bulunduğu üretim çıkmazının başlıca sebepleri arasında temel bilimler alanındaki açık zaafiyet en önlerde yer almaktadır denilebilir. Arpalık/rant sarmalındaki üniversitelerin çöplüğü hâlindeki ülkemiz eğitiminin acıklı durumunun ve içine düştüğümüz derin ve bataklık çukurun nasıl meydana geldiğini açıklayabilecek sorumluları tespit edebilmek ise çok kolaydır; sadece en yakındaki aynaya bakmamız yeterlidir... Hiç kimse suçsuz değil.
Yine de bu mevzunun bu tarafını şimdilik uzatmaya gerek yok. Biraz daha somut bir içeriğe dönüp konuyu son olarak "Milli Denizaltı"ya bağlayarak yazı sonlandırılabilir. MİLDEN üzerindeki pek çok alt teknoloji, gövde inşa malzemesinden başlayarak son derece üst düzey çalışmalar gerektirmektedir ki bu konuların bâzılarına geçmişte kısaca değinilmişti. Hizmete gireceği dönem itibarı ile düşünüldüğünde MİLDEN üzerinde bir çift "Kuvantum Seyrüsefer Cihazı" kullanma ihtiyacı elzemdir.
Diğer taraftan böyle bir tercih yapılması ise aynı zamanda söz konusu denizaltının kavramsal tasarımı üzerinde son derece belirleyici birtakım etkilere sebep olacaktır ki bu konuda yazılıp çizilenlere bakıldığında artık çok geç gibi de görünmüyor değil. Muhtemelen böyle bir teknolojiyi parayla da satın alamayacağınıza göre bugün söz konusu alanda çalışmaya başlanmış olması gerekirdi. Ama kim çalışacak?
Zâten gerek de yok, içi boşaltılmış millilik kavramları, medyanın vereceği gazla birlikte herşeyi çözecektir ne de olsa. Ve İngiltere'den ikiyüz mühendis daha getirtilir olur biter. Ama dikkât edin, nihâyetinde bu adamlar zâten sizi suya götürdükten sonra susuz getirecekleri gibi ikrâmiye olarak damarlarınızdaki bütün kanı da çekmiş olmasınlar.
|