Deniz araçlarının manyetik izlerinin azaltılması ihtiyacı, manyetik tapalı mayın ve torpillerin ortaya çıkması sebebiyle ilk kez İkinci Dünya Savaşı döneminde önem kazanmıştı. Manyetik izin bastırılması çalışmalarını iki temel başlığa indirgemek gerekirse geliştirilme tarihlerinin sırasına göre pasif ve aktif olarak bir ayrım yapılabilir. Bu konuya temel bir giriş yapma ihtiyacı duyanların kaynak [1] ile başlayıp ilerlemesi uygun olabilir çünkü burada aynı konulardan tekrar bahsedilmeyecektir.
Eylül 1939 ile Ocak 1940 arasında ingilizler Manş Denizi bölgesinde zemin mayınları ile 44 gemi kaybedince bu durumun yeni bir alman icadı olan manyetik tapa sebebiyle gerçekleşmiş olabileceğinden şüphelendiler ve bir mayını patlamadan ele geçirdikten sonra da bu şüphelerinde haklı olduklarını anladılar. Söz konusu mayın üzerindeki manyetik tapanın yeteneklerinin incelenmesinden sonra da gemiler için manyetik iz bastırma teknolojisinin temellerini attılar ve aynı zamanda bu bilgiyi ABD ile de paylaştılar.
İlk zamanların pasif yöntemleri yerine "Manyetik Sessizleştirme" donanımlarının gemiler üzerinde taşınması ve otomatik yaklaşımlarla kullanılması âzamî korumayı sağlayabilecek en uygun çözüm olduğu için zamanla gemi üzerinde kullanılan manyetik iz bastırma teknolojileri de ortaya çıkıp gelişmeye devam etti.
Gemilerde kullanılan aktif-dG1 yöntemlerinin ve donanımlarının bileşiminden oluşan toplam çözüm yaklaşımları ihtiyaçlara ve türlere göre belirgin farklılıklar da göstermektedir bilhassa mayın avlama gemileri ve denizaltılar söz konusu olduğunda. Kullanılan teknolojiler de sürekli bir ilerleme içerisindedir denilebilir fakat bu konuların ayrıntıları yazının kapsamında olmayacak.
Şimdi sadece denizaltılar açısından bir iki cümle ile bahsetmek gerekirse ve nükleer denizaltılar da bir kenara bırakılırsa, konvansiyonel denizaltılar için aktif-dG teknolojilerinin lider ülkeleri olarak Almanya ve İsveç sayılabilir2.
Bu durumu güncel denizaltı tasarımlarından örnekler ile açıklamak gerekirse; tasarım çalışmaları 1973 civarında tamamlanan ve 1980-81 döneminde donanmaya teslim edilen Näcken Sınıfı (A-14) 1.000tonluk denizaltılar üzerinde ingiliz Marconi üretimi otomatik dG cihazları kullanılmasına karar verilmesi bir dönüm noktası oldu. Daha sonraki Gotland Sınıfı denizaltılardan itibaren ise İsveç kendi aktif-dG sistemlerini geliştirip kullanmaya başladı ve inşa hâlindeki A26 üzerinde de tabii ki yeni nesil bir aktif manyetik sessizleştirme sistemi mevcut olacak. İsveç'in Avustralya için geliştirdiği Collins Sınıfı denizaltılar üzerinde ise ingiliz üretimi bir aktif-dG donanımı mevcuttur.
Resim.1) İtalyan donanmasına ait Scire Sınıfı denizaltı. Bu alman Tip212 tasarımı, namanyetik3 çelik ile inşa edilmesine rağmen yine de âzamî gizlilik için üzerinde bir otomatik aktif-dG sistemi barındırıyor çünkü manyetik iz teknolojileri göründüğünden daha karmaşıktır.
Almanya'daki çalışmalar ise daha da eskidir ve başlangıcı Tip205 projesine kadar gider. Bununla birlikte dünyanın en büyük denizaltı ihracatçısı olan Almanya'nın sattığı denizaltıların büyük bir bölümünde böyle donanımlar mevcut değildir ve istisnalar olarak Norveç için üretilen Tip210 ve sadece Arjantin için tasarlanan Santa Cruz Sınıfı (Tr-1700) gibi birkaç denizaltı gösterilebilir. Tip209'lar üzerinde böyle bir donanım yoktur ve asıl dikkât çekici ayrıntı; Portekiz Tip214'leri (Tip209PN) hâriç, hiçbir 214 üzerinde de aktif-dG sisteminin mevcut olmamasıdır. Bunun dışında İtalya ve Norveç'inkiler4 dahil bütün 212'ler üzerinde ise aktif-dG bulunmaktadır.
Fransa'nın ihraç denizaltısı olan Scorpéne'ler üzerinde herhangi bir aktif manyetik iz bastırma sistemi olduğuna yönelik bir işaret mevcut değil. Aslında büyütülmüş bir Scorpéne türevi olan, İspanya'nın sıkıntılı S-80+ Sınıfı üzerinde ise alman malı dG donanımı mevcuttur. Son olarak, merak eden olursa Japon Soryu'ları üzerinde de böyle bir donanım yok fakat tasarım çalışmaları sürmekte olan, tâkip edecek geliştirilmiş-Soryu diyebileceğimiz yeni denizaltı üzerinde kullanılmak üzere muhtemelen kapalı çevrim bir aktif-dG sisteminin ar-ge çalışmalarının sürdüğüne yönelik bilgiler mevcuttur.
İskorpit
MİLDEN projesinin stratejik, teknolojik ve psikolojik toplam değerinden bahsetmek için bir betimleme yapmak gerekirse; terazinin bir kefesine MİLGEM'leri ve Denizaltı Kurtarma Gemilerini, ATAK'ı, SOM'ları ve Atmacayı, Hisar ve Göktuğ çalışmalarını, Akya'yı, İHA ve SİHA'ları, Altay'ı ve Milli Muharip Uçağı koyun, diğer kefedeki MİLDEN tek başına daha ağır çekecektir ve bu husus bahsi geçen bütün bu değerli çalışmaların önemsiz veya kolay olmasından kaynaklanıyor da değildir.
Tabii tam da bu etki sebebiyle, MİLDEN'in, üzerinde en çok uluslararası etkileşimin(!) gerçekleştiği ve gerçekleşeceği bir proje olması da kaçınılmazdır. Suriye bahanesiyle bir süredir Almanya önderliğindeki birtakım Avrupa ülkeleri Türkiye'ye sözde silah ambargosu uyguluyorlar, öyle değil mi? Keşke gerçekten uygulasalar ama adamlar uyanık... Bunun yerine bizâtihi silah ambargosu söylemini bir silah olarak ustaca kullanıyorlar.
Eğer gerçekten bir ambargo uygulasalardı; Gölcük'teki denizaltı projesi tamamen durmuş olurdu fakat bunu yapmalarının sebep olacağı etkileri bizden daha iyi bildiklerinden asla böyle bir durumun oluşmasına da izin vermiyorlar. Bunun yerine, ambargo bahanesiyle, aynı malzemeleri daha pahalıya satıp kârlarını artırmak, ülke içindeki işbirlikçilerinin ellerini kuvvetli tutabilmelerini sağlamak, bu silahı bir tehdit unsuru olarak kullanıp MİLDEN projesinin geleceğini Türkiye'nin değil kendilerinin istediği gibi şekillendirmek gibi faaliyetler yürütüyorlar ki başarısız olduklarını söylemek zor, en azından bugün için. Aslında bizim Almanya ve yancılarına tersine silah ambargosu uygulamamız lâzım, hem de bir an önce. Örneğin onların denizaltı sanayini bir asırdır ayakta tutan [2] zaten biziz.
Birkaç gün önce ele alınan İTÜ'nün yeni Kavitasyon Tüneli çok önemli bir dönüm noktası ama şunu da hiç unutmamak gerekli; bugün itibârı ile KATMANSİS projesi tam dört yıl gecikmiş durumda, hangi mekanizmalarla nasıl geciktirildiğini düşünedurun, MİLDEN5 projesi gibi zamanın çok değerli olduğu bir çalışma için çok ciddi bir kayıp şimdiden oluştu ki bu konuyu aynı zamanda ihalesi sonuçlanır sonuçlanmaz yıllarca ötelenen YDTP6 çalışmasının başına gelenlerle [3] paralel(!) değerlendirmek gerekir ve her iki husus da yukarıdaki çakma ambargo uygulaması ile birlikte doğrudan Milli Denizaltı'yı hedef alan harekâtların bileşenlerindendir.
Benzer şekilde Türk denizaltılarının periskopları meselesi de bu yöndeki işaretlerden bir diğeridir. Bu noktada sorulması gereken soru şudur; Aselsan gibi yeteneklere sahip bir işletmenin, üstelik son derece kârlı olmasına rağmen, Almanya lehine periskop işinden uzak durmasını sağlayan mekanizmayı çalıştıran gerçek güç nedir?
Sonuç olarak MİLDEN için ülke içinde çok sessiz ve derinden bir görünmez savaş veriliyor ve kimin gerçekten hangi tarafta olduğunu anlayabilmek de hiç kolay değil, kimileri bir iskorpit gibi, zeminin görüntüsüne tamamen uyumlu, zehirini salmaya hazır, kıpırdamadan bekliyor...
Rota Dengesi
Yazıyı kapatmak için tekrar başlangıçtaki konuya dönersek; MİLDEN tasarımı üzerinde bir "Kapalı Çevrim Aktif Manyetik İz Bastırma (dG) Donanımının" mevcut olması kesinlikle vazgeçilemez bir ihtiyaçtır. MİLGEM çalışması vasıtasıyla söz konusu teknolojinin (donanım tarafını bilmiyorum ama) Yapabilme-Bilgisi Tübitak tarafından ülkeye kazandırılmaya başlandığından dolayı MİLDEN için uygun bir çözüm oluşturabilme imkânı da artık elimizdedir. Bu noktada belirtmek gerekir ki böyle bir uygulamayı denizaltı üzerine yapmak gemi üzerine yapmaktan çok daha zordur, ihtiyaçlar ve buna bağlı olarak çözümler biraz daha farklıdır ama niyet mevcut olursa çözülemeyecek bir mesele değildir.
Fakat şunu da belirtmek gerekir ki böyle bir sistemin uygulanabilmesi henüz kavramsal tasarım aşamasında bu yönde bir tercihin ortaya konması ve değerlendirilmeye alınmasıyla mümkün olabilir çünkü bu tür bir donanımın tasarıma sonradan ilâvesi imkansız değil ama çok güçtür. Üstelik Milli Denizaltı üzerinde aktif dG sistemi kullanma tercihi aynı zamanda kullanılacak diğer pekçok donanım seçeneği ile de çift yönlü olarak irtibatlıdır.
Diğer taraftan bugüne kadar MİLDEN adayı olarak ortaya konan her iki tasarım çalışması da ne yazık ki Tip214 temellidir ve Tip209/214'ler üzerinde bu tür bir donanım kullanılmadığı7 için böyle bir sakat eğilimin sürmesi hâlinde ister istemez olumsuz bir sonuç ortaya çıkabilir gibi de görünüyor, şimdilik...
|