Yeni Kule - 1
Salı, 01 Şubat 2022

Denizaltı kulelerinin tasarımı, toplam çözümün başarısı ve etkinliği üzerinde önemli bir ağırlığa sahiptir. İkinci savaş sonrasına tekabûl eden yakın zaman dilimi göz önüne alındığında ise bilhassa soğuk savaş döneminde öne çıkan ve ABD ile Rusya tarafından belirlenen iki oldukça farklı eğilimin kule tasarımları üzerinde sergilendiği görülebilir ki geçmişte bir iki kez bu konu kısaca ele alınmıştı, mesela [1] üzerinde olduğu gibi...

Bu arada yeri gelmişken, başlıkta da görülen, konuyla ilgili temel ifâdeye de biraz değinmek lâzım. Küçük gringoistan olduğumuzu düşünmeye başladığımızdan bu yana işlerin rengi her konuda değiştiği gibi denizaltı gövdelerinin tepesindeki bu büyük çıkıntıya(!) yavaş yavaş "yelken" denilmeye başlandı. İkibinli yıllara gelindiğinde ise bu tâbirin, anaokulundan itibaren tarzancanın aşık-ı üftâdesi kesilen insanlar topluluğunda iyice yaygınlık kazanmaya başlaması kaçınılmazdı.

Aksi neden düşünülsündü! Gringo deniz askerleri bu yapıya çoğunlukla "sail" dediklerine göre bize ancak itaat etmek düşer idi. Diğer taraftan onların akademik çevreleri aynı yapıyı genelde "fairwater" olarak adlandırıyordu ama olsundu! Enâyilerin kafasını bulandırmaya gelmezdi. Öyle ya bu dilin asıl sahibi olan angıllılarla saksonlular da bu yapıya "fin" diyorlardı iyi mi! Ne yani bi' de yüzgeç mi çıkacaktı başımıza.

Daha en temel kavramları bile kelimelerle doğru olarak tanımlayamamakta iken bakalım bilim sahasında sonumuz nereye varacak, daha doğrusu bir yere varacak mı? Sorunun cevabı ise aslında belli gibi, bu kafa kökten değişmedikçe. Hemen konuyla bağlantılı benzer bir örnek daha verilebilir; bildiğiniz gibi bir süredir bâzı denizaltılar üzerinde "yakıt hücresi" temelli bir havadan bağımsız tahrik sistemi türü de kullanılmaktadır.

Günümüzde bu cihaza "yakı hücresi" diyen pek kimse bulamazsınız çünkü "fuel cell" birileri tarafından Türkçe'ye gâyet kötü bir şekilde "yakıt pili" olarak aktarılmış1 durumdadır, kaldı ki yeni nesil zâten sıklıkla bunu da reddedip doğrudan ingilizcesini söyülüyor ve yazıyor ya neyse. Oysa "yakıt hücresi" söz konusu cihazı kavram açısından tam olarak tanımlayan doğru ifâdedir ve "yakıt pili" ise kısaca; saçmadır. Görüldüğü ve bilindiği gibi etkili bir tercüme için kelimelerin kimi zaman doğrudan, kimi zaman ise kavramsal olarak çevrilmesi gereklidir fakat nasıl oluyorsa bu iş Türkiye'de sıklıkla, tıpkı yukarıdaki iki örnekte gözlemlenebildiği gibi, tam tersi şekilde ve hep dilin aleyhine uygulanmaktadır. Böyle örnekler bir iki tane değil ki kasıt aranmasın. Pasparlak işaretlerden, istihbarat örgütlerinin MEB vs. bürokrasisi üzerindeki etkinliklerine kadar, bütün mekanizmanın nasıl işlediğine dikkât edildiğinde çok şey kavranabilir ama dikkât etmek için önce birazcık umursamak gerekir...

Öze Dönüş

Çok uzattık, artık fildişi "kuleye" dönelim.

Soğuk savaş dönemi de tamamlandıktan sonra denizaltılar üzerine uygulanan kuleler aşağı yukarı eşdeğer tasarım anlayışının ürünleri olarak ortaya konmaya devam etmiştir denilebilir. Son 10-15 sene içinde ise, Rusya'da gerçekleştirilen ama devamı gelmediği için şimdilik bahsetmeye gerek olmayan bir örnek hariç bırakılırsa, ilk yenilikçi kule tasarımı numunesi İsveç tarafından ortaya konmuştur da denilebilir ama aynı zamanda aşağıda görüleceği üzere, bu ifâde tam olarak doğru değildir de ; )

Yenilikçi denizaltı kulesi tasarımlarına birkaç örnek

Resim.1) Son dönem içinde ortaya çıkan yenilikçi denizaltı kulesi tasarımları.
En üstte [C] inşasına kısa süre önce başlanan İsveç'in A26 sınıfı denizaltı tasarımına ait görüntü ve yeni nesil kulesi.
[B] üzerinde ise A26'nın erken dönem tasarımlarından birine ait kavram ve kulesi görülebilir.
Aslına bakılırsa [A] üzerindeki, 1966'da denize inen, Sjöormen sınıfı İsveç denizaltısında kullanılan kule tasarımında A26'ya giden yolun izleri mevcut gibidir.
Nihâyet [D] üzerindeki ise yukarıdaki İsveç kökenli kavramı temel alan ilk Çin uygulamasının görüntülendiği bir Tip03IXC denizaltısıdır.

Resim üzerinde fare tekerliği ile yaklaşmak ve fare ile sürüklemek de mümkündür...


1994 yılında Danimarka, Finlandiya, İsveç ve Norveç savunma bakanları bir savunma işbirliği anlaşması imzaladı. Temel hedef birlikte hareket etmek yoluyla savunma alanındaki arge ve tedarik maliyetlerinin düşürülmesiydi. 1995ten itibaren denizaltı teknolojisi alanında böyle bir ortaklığın gerek maliyet, gerekse teslim süreleri açısından ciddi kazançlar sağlayabileceği öngörüldü ve ortakların bütün ihtiyaçlarını karşılayabilecek doğrultuda Viking (A24) projesi 1997'de başlatıldı ki Finlandiya bu işbirliği anlaşmasının denizaltı ayağında yalnızca gözlemci olarak bulunuyordu. Temel hedef 2005 yılı itibarı ile Danimarka (4), İsveç (4) ve Norveç (2) donanmaları için toplam 10 adetlik inşa çalışmasının başlatılması ve 2009-2015 aralığında bütün denizaltıların ilgili donanmalara teslim edilmesiydi.

Projenin hızlı ilerleyişi Nemçe tarafında çok ciddi endişelere sebep oldu zira Viking programı verileri, o günlerde ilki Yunanistan için inşa edilmeye başlanan ilk Tip214'den toplam çözüm açısından daha üstün nitelikli bir denizaltının, aynı Tip214'den çok çok daha düşük maliyetle inşa edilebileceğini gösteriyordu.

Tezgâh

Böylesine tehditkâr bir durum sonucunda mükemmel(!) bir tezgah sahnelenmeye başlandı ki nemçelilerin bu icrası uluslararası bir başyapıt niteliğindeydi denilebilir. 1999'da HDW Dünya'nın en köklü askeri tersanelerinden, İsveç denizaltıcılığının merkezi Kockums'u şaşırtıcı bir biçimde satın almayı başardı ve gerisi çorap söküğü gibi geldi. Söz konusu sürecin küresel etkilerinin bir bölümü [2] üzerinden de okunabilir.

Esas hedef doğrultusunda önce İsveç iç siyasi yapısının ve bürokrasinin arpa ve santaj gibi bilindik yöntemlerle şekillendirilip, kıvama getirilmesinden, HDW gibi Nemçe denizaltıcılarının kısa aralıklarla el değiştirmesine, birbirlerini alıp satmasına, birleşmesine ve sonra tekrar ayrılmasına vs. varıncaya kadar, tek tek ele alındığında kestirilmesi güç bir nihâi hedef doğrultusunda başarıyla icra edilmesiyle göze batan bu müthiş harekât ibretlik nitelikleri ve önemli dersleri içinde barındırmaktadır.

Bu boyutu daha fazla uzatmadan asıl mevzuya bir kez daha dönmeye çalışırsak; Viking projesinin tepelenmesinden sonra sahip olduğu birikim ve imkânlar sebebiyle projenin merkez noktasındaki İsveç tek başına kaldı ve üstelik artık tamamen Nemçe hâkimiyetine geçen Kockums sebebiyle kendi donanması için bile denizaltı inşa edemez hâle geldi. 2014'de özel kuvvet destekli bir harekâtla kendi topraklarındaki denizaltı teknolojisi yeteneklerinin bir bölümünü nemçe eşrafından zorla geri almayı başardılar ve paçayı kısmen kurtardılar ama Alamanya bu 15 senelik süreç vasıtasıyla Avustralya hariç bütün hedeflerine ulaşmış ve çok büyük kârlar elde etmiş oldu.

A26

İşte bugün sürdürülmekte olan A26 (Blekinge) sınıfı denizaltı projesi aslında A24 projesi temel tasarımının bir devamı olarak nitelendirilebilir. A26 tıpkı A24 gibi 6,75m çapında bir mukâvim tekneye sahiptir ki mukâvim tekne çapı denizaltı tasarımı açısından en önemli değişkendir. Ayrıca A26, A24'e nazaran %10 daha uzundur ve doğal olarak daha ağırdır. Büyük ölçüde benzerlikler ve ortak çözümler içeren söz konusu iki tasarım arasındaki en belirgin fark ise kulelerde kendini göstermektedir.

Bu noktada şunu belirtmek gerekir ki ilk A26'nın inşası henüz tamamlanmadı ve gerçek denizaltının üzerinde söz konusu yenilikçi kule tasarımının mevcut olup olmayacağı (kuvvetle muhtemel olmakla birlikte) henüz kesin değildir. A26'nın erken dönem kavramsal tasarım sunumlarında ise daha alışıldık bir kule tasarımının tercih edildiği [Resim.1] görülebiliyordu.

Biz bu safhada [Resim.1] üzerindeki [C] kulesinin gerçekleşeceğinden hareket edeceğiz. Aslına bakılırsa bu yeni kule tasarımının 1966'da denize inmeye başlayan Sjöormen sınıfı İsveç denizaltıları üzerinde kullanılan kule tasarımı temelinden ilerletilmiş ilginç bir çözüm olduğu da iddia edilebilir.

İsveç, tarihi süreç boyunca denizaltı teknoloji alanında daima çok ileride olmuş, kurumsal hafızanın çok etkin bir şekilde korunabilmesiyle devamlı olarak teknolojisini ilerletebilmiş ve hatta bu alanda küresel gidişâtı belirleyen, çıtayı koyan öncü ülke konumunu sürdürebilmiş, denizaltı teknolojisi yetenekleri açısından; son derece ilgi çekici, şaşırtıcı ve etkileyici bir ülkedir, her ne kadar 1999-2014 arasında ciddi bir darbe yemiş olsa bile.

Tip03IXC

Bu arada konuyla ilgili en acayip gelişme geçen sene yaşandı ve kavramsal A26 tasarımı vasıtasıyla yenilikçi bir çeneli kule tasarımını yıllardır kağıt üzerinde sunan İsveç henüz böyle bir kuleye sahip bir denizaltıyı inşa edip suya indiremeden, Çin şapkasından bir nevi İsveç kulesi çıkarıverdi! [Resim.1]'in en altında bir Tip03IXC türevi konvansiyonel bir denizaltı üzerine yerleştirilmiş Çin'in bu yeni kule tasarımının, temel kavram açısından, İsveç çözümünün bir kopyası olduğu rahatlıkla söylenebilir.

Çin'in zaaflarının başında; bilhassa denizcilik temelli teknolojiler söz konusu olduğunda, yakın tarih açısından, uzunca zamandır ne bir denizcilik kültürüne, ne de bir tasarım kültürüne sahip olmamaları gelmektedir. Kültür devrimi dedikleri şeyle bütün kaybettiklerini yerine koyabilmeleri için ise iyimser bir tahminle bile daha çok uzun zamana ihtiyaçları vardır ve bu süre boyunca doğrudan ya da dolaylı olarak kopyalamak dışında bir seçenekleri pek mevcut değildir.

Ne milli, ne de manevî bir bağı, kökü olmayan Çin toplumu maddeciliğin dünya üzerindeki zirvesini temsil eden aciz yapısıyla Batı için gerçek bir tehdit olmaktan çok uzaktır ve bu sebeple yine Batı eliyle güçlendirilmesi gerekmektedir, oyunun kuralı [4] gereği... Bu meseleyi çok dallandırmadan ve denizaltı teknolojisi alanından da uzaklaşmadan devam etmek gerekirse, çok yakın bir zamana kadar son derece ilkel durumda olan Çin denizaltı filosu artık Almanya ve Fransa eliyle daha üst seviyeye doğru itilmektedir ama bu ikisinin bağımsız hareket ettiğini düşünmek de biraz saflık olur. Bu konuyu daha sonra Yuan sınıfı denizaltılar temelinde daha kapsamlı olarak ele almak üzere şimdilik atlayalım...

Çin'in elinde kağıt üzerinde çok büyük bir mühendis ve bilimadamı gücü mevcuttur. Diğer taraftan totaliter kapitalizm tarafından yönetilen bir toplum içinde herhangi bir alanda özgün ve etkin bir tasarım kültürü oluşturabilecek yetenekte mühendislerin sahneye çıkabilmesi, herşeye rağmen çıkabilenlerin de verimli bir şekilde kullanılabilmesi sistemin doğasına aykırı olacağı için oldukça düşük bir ihtimâldir ve bu husus Çin toplumunun diğer özellikleriyle birlikte değerlendirildiğinde ise olasılık çok daha düşüktür.

Yine de Çinliler bu zaaflarının farkında olduklarından, hedeflerine ulaşabilmek doğrultusunda, mecburiyetten kaynaklansa da akıllıca hareket ediyorlar denilebilir. İşte yukarıdaki görülen İsveç tasarım kavramına dayalı yeni bir denizaltı kulesini, hızla mevcut bir denizaltı tasarıma uyarlayıp hemen seyir tecrübelerine başlamayı tercih etmeleri de bu durumu doğrulayan örneklerden biridir.

Böylece hem yetişmiş ve tecrübeli, hem de denizcilik ve tasarım kültürüne aynı anda sahip bir mühendis gücüne ve üst seviye deney altyapısına ihtiyaç duyulan özgün tasarım sahasında varlık gösteremeyecekleri için her türlü yöntemle elde edilen muhtelif tasarım çözümlerini olduğu gibi kopyalayarak bunları gerçek ölçekte ve şartlarda deneyip sonuçları değerlendirdikten sonra işlerine yarayacak olanları seçip bunlarla sonraki safhaya geçmek doğrultusunda bir yaklaşım sergilemelerinin, kendi yetenekleri açısından, son derece akıllıca olduğu söylenebilir. Benzer şekilde kaynak [3] üzerinde daha önce ele alındığı üzere Çin, mesela nükleer denizaltılarının kulelerine ait bâzı tasarım ayrıntılarını geliştirmek için de doğrudan gerçek ölçekli seyir tecrübelerine dayanan aynı yöntemi zâten uzunca süredir kullanmaktadır.

Tabii daha yukarıda bahsi geçen Nemçe - Kockums hadisesinin doğal bir uzantısı olarak söz konusu kule tasarımına ait İsveç kökenli arge verilerinin araklanıp malûm ülke tarafından Çin'e satılmış olması da şaşırtıcı olmasa gerek ki bu eğilimin devamı da var...

Eğlence

Bu yenilikçi kule tasarımının hangi mantıkla oluşturulduğuna yönelik çeşitli açılardan değerlendirmeler yapılabilir. Bunların hepsini tek seferde yapmak konuyu çok fazla uzatacağından tane tane ilerlemek daha iyi olur.

Elde edilebilecek ve İsveçli tasarımcılar tarafından hedeflenen muhtemel temel faydalardan ilki serbest yüzey dalgalarının zayıflatılarak denizaltıya ait bu izin azaltılması noktasında olmalıdır.

Baltık gibi son derece sığ bir denizde görev yapacak denizaltılar sıklıkla serbest yüzeye oldukça yakın seyretmek durumundadır ki böyle şartlar altında denizaltının hareketi kaçınılmaz olarak serbest su yüzeyi üzerinde değişikliklere sebep olur ve bu değişim yetkin düşman hava unsurları tarafından tespit edilerek denizaltının güvenliğini ciddi şekilde tehlikeye atabilir.

Durumu, eğlence maksadıyla, hesaplamalı olarak değerlendirmek için bir A26 modeli oluşturmak gerekiyordu ama doğrusu buna üşendim. Eldeki hassas Tip214 modelini kullanarak ilerlemek daha kolay olacaktı, ne de olsa burada konu yalnızca kavram temelinde nitelik olarak ele alınacaktı ve hassas niceliğe ihtiyaç yoktu.

Tip214 denizaltısı ve kule tasarımlarının serbest yüzey üzerindeki etkisi

Resim.2) Örnek bir akışkan mekaniği temelli karşılaştırma çalışması için Tip214 tasarımı temelinde kule seçeneklerine bağlı olarak elde edilen HAD sonuçlarının bir özeti.

Resim üzerinde fare tekerliği ile yaklaşmak ve fare ile sürüklemek de mümkündür...


Böylece [Resim.2] üzerinde özetlenen temel veriler elde edildi. Bu noktada inşa edilen ilk Tip214'e ait boyutlar kullanılmıştır. Çeneli kule için mevcut 214 kulesinin temel yapısı kullanıldı. Hesaplar Fr=0,22 hızında ve periskop derinliğinde gerçekleştirildi ki aslında bu derinlik için biraz yüksek bir sürât olarak kabûl edilebilir ama buradaki hedefler açısından sorun değil.

Çeneli kule durumunda kule yüksekliği değiştirilmedi ama aslında eşdeğer hacim ve eşdeğer ıslak alan yönüne gidilip yüksekliğin de azaltılması ile A26 kavramına daha yakın bir temsil söz konusu olabilirdi fakat bu yapıldığında direk boylarına bağlı olarak periskop derinliği değişecekti ve karşılaştırma başka açıdan zorlaşacak, hesaplama süreleri daha da uzayacaktı vs.

Tabii ki Tip214 ile A26 arasında çok büyük farklar mevcuttur ve yalnızca kuleyi değiştirmek uygun bir karşılaştırma için yeterli olmaz ama zâten burada iki denizaltının karşılaştırılması söz konusu değil, kaldı ki A26 hidrodinamik olarak açıkça çok daha üstün bir araç. Ayrıca Tip214 mukâvim teknesi 6,3m çapında A26 ise 6,75m. A26 üzerinde mukâvim tekneye nüfûz eden periskop mevcut değil ve böylece kule santralin üzerinde olmak zorunda da değil ki hidrodinamik eniyileme için önemli bir ayrıntı. Tip214 kulesinin yeri ise kullanılan periskop teknolojisi sebebiyle pek değiştirilemez.

Yukarıdaki sayısal sonuçlara ve renkli resimlere bakıldığında da rahatça kavranabileceği üzere; satha yakın seyreden bir denizaltı durumunda gövdenin serbest yüzey üzerindeki etkisi görece zayıftır. Hacim ve yüzey olarak gövdeden çok daha küçük olsa da kulenin etkisi toplam etkinin çok büyük bir bölümü teşkil eder ve kulenin de ucu kökünden çok daha etkilidir vs.

Sonuç olarak A26 üzerindeki yeni nesil kule periskop derinliği civarında belirlenmiş tek bir taktik hız için olabilecek en iyi serbest yüzey davranışına uygun olarak eniyilenmiştir diyebiliriz. Böyle bir çözüm için yüzeye en yakın olan kule ucunun şekli ve hacmi en önemli değişkendir ki belli bir derinlik ve seyir hızı için gövdenin ve kulenin öz dalga yapılarının birbirlerini bastıracak şekilde boyutlandırılıp doğru boyuna konuma yerleştirilebilmesi gerekir, temel olarak yumrubaş tasarımında olduğu gibi veya [Resim.2] - [D] üzerinde Fr=0,22 hızında ve periskop derinliğinde mevcut kulenin belli bir miktar başa kaydırılmasıyla serbest yüzey dalgasının nasıl zayıflatılabileceği örneğinde olduğu gibi.

Bizim çeneli kule ise burada kurgulanan şartlarda dalga kırılmasına [C] sebep olmaktadır ki kırılma kesinlikle kaçınılması gereken bir durumdur. Bu şartlar altında taslak Tip214 ile A26 benzeri bir yetenek elde edebilmek için öngörülen çeneli kulenin yüksekliğini azaltmak ve kuleyi boyuna eksen üzerinde daha iyi bir konuma yerleştirmek gerekecektir.

A26 kulesinin tasarımında beklenebilecek tek kazanç bu husustan ibâret değildir, fırsat olursa diğerlerini de ele almaya çalışırız...

♦ Açıklamalar

1. yanlış hatırlamıyorsam Tübitak tarafından... [geri]

♦ Kaynaklar

1. İki kule hakkında / 2002 - https://uskudar.biz/mühendishane/makaleler/iki-kule.html
2. İsveç denizaltıcılığı hakkında / 2014 - https://uskudar.biz/seyir-defteri/acayip-mevzular/japonya-isveç-denizaltılar-ve-türkiye-için-dersler.html
3. Çin denizaltılarının kuleleri hakkında / 2018 - https://uskudar.biz/askeri-teknoloji/tip-09III-tatbîkî-hidrodinamik-vesaire.html
4. Alengirli bir hikâye / 2017 -https://uskudar.biz/seyir-defteri/acayip-mevzular/oyun-içinde-oyun-bir-iki-pervane-hikâyesi.html
 
Telif Hakkı © 1997-2024 [uskudar.biz]
- sürüm 6.0.0 - Bütün Hakları Saklıdır.
Kullanım şartları için tıklayın!