Tam üç sene ve dört gün önce yerküre üzerinde radar ufku konusunu biraz basitleştirilmiş olarak ele almıştık ki bi ara bunu daha ayrıntılı olarak değerlendirmek de iyi olur. Bununla birlikte bugün o ufkun ötesine geçmeyi düşünüyoruz.
Dolayısıyla şimdi konu; Ufuk Ötesi Radarlar, daha doğrusu bunların çeşitli türleri içinden yalnızca biri olacak. Söz konusu radarlar, Havakürenin özel yapısı ile belli elektromanyetik frekanstaki dalgaların kendine özgü etkileşiminden yararlanmak sûretiyle, günümüzün yaygın mikrodalga radarlarından çok daha uzun menzillere erişebilme yeteneğine sahip araçlardır.
Aslına bakılırsa VHF ve hatta UHF bandındaki radarların da bir miktar ufuk ötesi yeteneği olsa da bu sahanın başrol oyuncusu HF bandıdır ve burada da Yüksek Frekans adı verilen bu banda odaklanılacaktır. HF bandında çalışan ufuk ötesi radarların iki temel türe ayrılabilir:
- Yüzey (veya Yer) Dalgası: HF bandının özellikle alt kısmındaki frekansları kullanarak yerkürenin yüzey eğriliğini izleyebilen ve böylece kolayca ufkun ötesine geçebilen radarlardır ki yazının devamında YFYD (Yüksek Frekans Yüzey Dalgası) olarak anılacaktır.
- Gök Dalgası: Ufuk hattını aşmak için elektromanyetik sinyallerin İyonküreden yansıtılması yöntemini kullanan radarlardır ki gelecek yazıda YFGD (Yüksek Frekans Gök Dalgası) olarak anılacaktır.
Şimdi burada ele alınacak radar türü ise yalnızca Yüksek Frekans Yüzey Dalgası kapsamında olacaktır. Belki günün birinde diğerine de sıra gelir. Geçmişte radar bantlarının tanımlamalarından [1] bahsetmiştik, merak edenler ayrıca oraya da göz atabilir.
HF bandı [3-30]MHz frekans aralığını kapsar ki bunlara karşılık gelen dalgaboyları [100-10]m aralığındadır. Böylelikle kullanılan bütün radar bantları içinde en alçak frekansa dolayısıyla en uzun dalga boyuna sahip olanlar yüksek frekans olanlardır. Bu noktada "en alçak frekans" aralığına sahip bu radarların neden "yüksek frekans" olarak adlandırıldığı da düşünülebilir. Sebebi ise tarihî süreçtir.
Başlangıç
1904'de alman mühendis Christian Hülsmeyer tarafından icat edilerek telemobiloskop adı verilen ve gemilerin çatışmasını önlemek amacıyla kullanılması öngörülen cihaz ilk radar uygulaması olarak kabûl edilmektedir. Yine de bu ilk radar telsiz haberleşmesi ile etkileşime girdiğinden kullanılamamıştır.
Daha sonra benzer bir cihaz 1920'lerde İyonkürenin yapısını ve davranışlarını incelemek için kullanılmaya başlandı ki bizim topraklarda her deprem olduğunda hemen gündeme getirilen ve sonra hızla unutulan HAARP projesinin temeli de aslında bir asır önce böylece atılmış oldu. Yeri gelmişken söylemek gerekirse; önemli olan bu meselenin depremden depreme hatırlanması değil "ülkenin kendi milli İyonküre araştırmalarını" yürütmesiydi ama bu hiçbir zaman (diğerler pek çok alan gibi) kimseciklerin umurunda olmadı, geyik muhabbeti daha tatlıydı, bilgi edinmek için çalışıp yorulmaya ne gerek vardı. Tabii ki kapı da yine MBO'ya çıkıyordu...
Devlet kendi bilimadamlarını yönlendirip İyonküre üzerinde araştırma yapılmasına imkân sağlamayınca ülkede bu alanda hiçbir bilgi birikimi ve tecrübe elde edilememiş oluyor. Bu sebeple memlekette hiç kimse İyonkürede ne olup bittiğini "gerçek anlamda" bilemeyince de hurâfeler ve psikolojik harp yapacağını yapıyor. Fizik alanında sıfır bilgi seviyesindeki oldukları görülen kimileri de ballandıra ballandıra toplumu güzelce(!) yönlendirmeye çalışıyor. Adamlar İyonküreyi ısıtıyorsa, sen de neden ısıtmıyorsun? Hem böylece belki soğutmanın bir yolunu da bulursun ; ) ama hiç çalışmazsan, bize şöyle yaptılar, böyle yaptılar diye ağlayıp sızlanmaktan başka elinden ne gelir? Böyle araştırmalar yapabilmek için, Türkiye'de hiç eksikliği çekilmeyen sebil beyin gücü haricinde, bol miktarda bakır kabloya, çelik tele ve metal boruya, bir iki jeneratöre, birkaç ölçüm cihazına ve bir bilgisayara vs. ihtiyaç var ama asıl mesele şu ki hemen hemen hiç beton lâzım değil, hafriyata falan da gerek yok ; )
Bu örnekten görüldüğü üzere İyonküre araştırmalarında ülke olarak Batı'dan asgari yüzyıl gerideyiz. Aslına bakılırsa "bilim bakış açısı" olarak ise yüzlerce yıl gerideyiz. 560-570 yıl kadar önce Fatih Sultan Mehmet bu gidişi kırmaya çalıştıysa da ondan sonra devamı gelmedi. Neyse, artık asıl konuya dönmek daha iyi olur.
İşte yukarıda bahsi geçen ilk radar cihazlarının kullanığı frekans aralığına o günlerin bakış açısıyla "Yüksek Frekans" denince de adlandırma böyle kalmış oldu çünkü daha yüksek frekanslar henüz üretilemiyordu. Sonrasında teknoloji ilerledikçe mecburen Çok Yüksek Frekans (VHF) Son Derece Yüksek Frekans (UHF) vs. şeklinde adlandırma devam etti.
İlk askerî radar ise 1938'de, tam da zamanında, İngiltere'de kullanıma giren HF bandında çalışan radar sistemi Chain Home idi ve oldukça başarılı oldu, hatta bu sistem İngiltere'yi Almanya karşısında mağlubiyetten tek başına kurtardı bile denilebilir. Velhâsıl bilim milletlerin kaderlerini doğrudan doğruya etkiler çünkü bilim tam anlamıyla bir silahtır.
Soğuk Savaş ufuk ötesi radarlara büyük bir ihtiyaç ortaya çıkmasına da sebep oldu. 1949'da ilk Sovyet, 1950'lerin başında ilk Amerikan YFGD radarları kullanıma girdi. Hava hedeflerinin tespitine ağırlık verildiği için öncelik YFGD idi ama YFYD'ler de gelişiyordu. Soğuk Savaşın sonlarına doğru bu alandaki Sovyet liderliği kayboldu, ABD yanında Çin ve Avustralya ayrıca Fransa gibi ülkeler de bu alana büyük yatırımlar yapmaya başladı. Ufuk Ötesi radarlara ilgi 2000'lerde yeniden arttı ve bu teknolojiye ilgi duyan ülkelerin sayısı da yükseldi ve yükselmeye de devam ediyor.
YFYD
Yüksek Frekans Yüzey Dalgası radarlarının burada ele alınması genel kapsamlı olarak değil yalnızca Türkiye merkezli olacak. Bu bağlamda ise iki temel başlık düşünülebilir:
- Çevremizde bulunan YFYD radarlarının Donanmamız üzerinde oluşturduğu tehditler.
- Bizim YFYD ihtiyaçlarımız.
İlk madde ile başlarsak; hemen aşağıdaki [Resim.2] üzerinde görülebileceği gibi Akdenizin Kuzey kıyıları boyunca, ne yazık ki bir tek Türkiye hâriç, YFYD sistemleri kullanmayan hiçbir ülke mevcut değildir. Slovenya ve Hırvatistan gibi denizde herhangi bir savaşa girme ihtimâlleri son derece düşük ülkelerin bile denizleri gözetlemeye bizden daha fazla önem veriyor olması ise en hafif tâbiriyle, düşündürücüdür.
Resim.2) Akdeniz kıyılarındaki YFYD radarların dağılımı. YFGD türünden, örneğin Kıbrıs Rum Kesimindeki ingiliz ufuk ötesi radarı vs. bu haritada gösterilmemiştir.
Akdenizdeki bu durum açısından bizim için öncelikli tehdit ise Doğu Akdeniz bölgesidir ki burada; İsrail ve Yunanistan tarafından kullanılan YFYD radarları mevcuttur. Çerçeveyi daha da daraltırsak Adalardenizi üzerindeki radarlardır.
YFYD radarları çift maksatlı bir teknolojidir ve bu özelliği de çok değerlidir.
Resim.3) Limni Adasındaki YFYD radarların yerleşimi. Bu radar sistemi görüntü itibarı ile deniz bilimi araştırmaları için kullanılıyor.
Yukarıdaki [Resim.3] Çanakkale Boğazı gibi son derece stratejik bir noktayı gözetlemek amacıyla 2009'da Limni Adasının Doğusunda, Kuzeyde Plaka ve Güneyde Fisini istasyonlarından bulunan ve Dardanos adı verilen YFYD sistemidir. Her istasyonda 4'er antene sahip 13,4MHz frekansında çalışan bu radarlar almanlar tarafından sağlanmış ve kurulmuş küçük sistemlerdir.
Yunanistan Deniz Araştırmaları Merkezi tarafından işletilen bu radar sisteminin görünen çalışma sahası Çanakkale Boğazından çıkan akıntının ve deniz şartlarının ölçülmesidir. Diğer taraftan bu sistemlerin çift maksatlı olması sayesinde aynı radar sistemi, Limni kıyısından yaklaşık 20dnm mesafedeki radar ufkunun çok daha ötesinde, üstelik karanın da arkasında, Boğazın derinliklerindeki bütün gemi hareketlerini izleyebilme potansiyeline de sahiptir.
Ödenek yetersizliği gibi sebeplere bu radar sistemi günümüzde kullanımda değil gibidir ama bütün sistemin günler hatta saatler içinde yeniden kurulabilmesi veya yerinin değiştirilmesi de kolayca mümkündür.
Buundan çok daha büyük ve gelişmiş YFYD radarı ise Fransızlar tarafından birkaç sene önce Girit Adası üzerinde kurulmuştur.
Resim.5) Girit Adasındaki YFYD radarın yerleşimi ve 100dm mesafeden, üstelik adanın arkasında bulunan yelkenlinin tespiti. Bu radar ikilistatik tasarıma sahip. 1'de verici dizini, 60km doğusundaki 2'de ise alıcı dizini bulunuyor.
Bu yeni Girit radarı yukarıdaki [Resim.5] üzerinde görüldüğü üzere adanın Kuzeye bakan kıyısının Batısına kurulmuş iki bileşenden oluşur. Batıda 3 verici antenden oluşan 1. tesis, 60km Doğusunda ise 16 alıcı antenden oluşan 2. tesis mevcuttur. Aslında Fransadaki bir YFYD radarının daha küçük ölçekli (1/3 gücünde) bir türevidir. Bu tesislerin yerleştiği bölgelerin google tarafından bulanıklaştırılmış olması da ilgi çekicidir.
YFYD radarlarının tek önemli niteliği yerkürenin eğriliğine uyarak yüzey boyunda çok uzak mesafeler ulaşabilmesi değildir. En az bunun kadar değerli bir diğer özelliği ise bir engelin ardındaki hedeflerin de tespit edilip izlenebilmesine olanak sağlayabilmeleridir. Özellikle Adalardeniz gibi bir bölgede adaların arkasının görülebilmesi bu teknolojiyi iyi kullanan tarafa büyük bir üstünlük sağlayabilir.
Girit radarı da bu özellik temelinde denenmiş ve [Resim.5] üzerinde görüldüğü şekliyle 100dnm mesafedeki bir adanın hemen arkasındaki bir yelkenliyi tespit edebilmiştir. Aynı radar 182m'lik bir nakliye gemisini ise 140dnm mesafeden izleyebilmektedir. Fransada kullanılan daha güçlü YFYD radarı ise yalnızca 10m'lik küçük bir yüksek sürâtli tekneyi, deniz dumuna da bağlı olarak, 125dnm mesafeden tespit edip izleyebilmektedir.
Yunanistan Girit üzerindeki bu başarılı uygulamadan sonra sistemin yaygınlaştırılması ve daha da geliştirilmesi üzerinde durmaya başlamıştır. Yine Fransa desteğindeki ikinci safha çalışmalarının 2024 yılında başlaması bekleniyor ki bu sefer amaçlar, verici antenlerin gemiler üzerinde taşınmasını ve ayrıca alçak irtifadan uçan savaş uçağı ve seyir füzesi gibi hava hedeflerinin tespit edilebilmesini kapsamaktadır.
Uzun Ufuk
Daha 1980'lerin başlarında (aslında muhtemelen biraz daha öncesinde) konunun önemi kavranmış ve denizde yeterli seviyede durumsal farkındalık elde edebilmek amacıyla bir bileşik gözetleme ve değerlendirme sistemi olan Uzun Ufuk adı verilen meşhur Deniz Kuvvetleri projesi 1991'de resmen başlatılmıştı. Yanlış hatırlamıyorsam ilk görev bizim İTÜ'ye verilmiş ama uzun yıllar boyunca, bilmediğimiz sebeplerle, projede bir ilerleme gerçekleşmeyince İTÜ'den geri alınmış ve ARMERKOM'a verilmişti.
Birçok bileşeni olan Uzun Ufuk kapsamı içinde doğal olarak YFYD radarları da kullanılacaktı hatta bütün Uzun Ufuk bileşenleri içinde en önemlisi bu radarlardı demek yanlış olmazdı. Temmuz 2003'de Thales Hollanda ve Ayesaş 53milyon $ bedelle projenin bir bölümünü içeren ihâleyi aldı. İçeriğe 3 adet YFYD radarı kurulmasının da dahil olduğu söyleniyordu. Bir süre sonra bu ihalenin bileşenleri teslim edildi ama radarlardan ses çıkmadı.
Bu arada 2001-2003 yılları ARMERKOM, YTÜ ve TÜBİTAK'tan bâzı yüksek frekans radar konularında araştırma desteği aldı. 2006-2008 arasında SARGAN adı verilen yüzey dalgalı yüksek frekans kavram gösterim projesi SSM tarafından TÜBİTAK'a verildi. Bu tarihten sonra bir 15 sene kadar daha geçti ama Uzuk Ufuk Projesinin YFYD radarlarının tamamlandığı yönünde herhangi bir veri hâlâ mevcut değil. Aslında bu konuyla uğraşan radyo amatörleri 2013 yılında Türkiye'den yayın yapan üç farklı ufuk ötesi radarı tespit etmişti ki bunlar Ankara, Doğu Anadolu ve Batı Anadolu konumlu olarak 18, 21 ve 28MHz frekansında sinyal yaymaktaydı. Bunların içinden Batı Anadoludakinin bir YFYD olabileceği tahmin edilebilir. Fakat daha sonraki yıllarda bu radarların faaliyetleri (muhtemelen) duraksamış görünmektedir. Sonuç olarak ulaşılabilen açık-kaynak verilere göre bugün için Uzun Ufuk projesinin en önemli bileşeni olan ufuk ötesi YFYD radarlarının arge çalışmalarının devam ettiği tahmin edilebilir.
Doğrusu ülkenin sahip olduğu bu alandaki yeterli beyin gücüne rağmen, hemen hemen gerekli bütün sistem bileşenleri milli olarak karşılanabilecek olmasına rağmen, söz konusu radarlara olan büyük ihtiyaca ve konunun önemine ve aciliyetine rağmen, başlangıçtan 33 yıl sonra hâlâ tam bir çözüme ulaşılamamış olmasını anlamak hem zor ama hem de "mekanizma" göz önüne alındığında kolay. Bunun yanında YFGD radarlarına da acil ihtiyaç var ama onlar kapsamımızda değil.
Resim.6) Kavramsal olarak Türkiyenin YFYD radar ihtiyacı ve yaklaşık kapsama alanları. Öncelik sırası: Batı, Güney, Kuzey. Güncel YFYD radar teknolojisi için 250dnm menzil mümkündür, bu resimde gösterilen kapsama alanları ise daha kısa menzildedir. Ayrıca bu tür radarlar görüş hattı içinde etkili değillerdir, dolayısıyla asgari menzilleri yaklaşık 10-20dnm civarında kabûl edilebilir ki bu kör saha mikrodalga radarlar ile kapsanmalıdır.
Denizlerle çevrili Türkiyenin bütün denizleri olabildiği kadar iyi bir şekilde ve gerçek zamanlı olarak gözetlemesi ülkenin güvenli için son derece önemlidir. Bunu yapabilmek için ise kavramsal olarak [Resim.6] üzerindekine benzer bir YFYD radar ağı ihtiyacı kaçınılmazdır. Böyle bir ağı oluşturacak HF radarlardan temel beklentilerimiz şu şekilde olabilir:
- Milli donanım ve yazılım,
- Uzun menzil; 200+dnm. 6m'lik tekneyi DD3'de en az 60dnm'den 100m'lik gemiyi DD5'te en az 150dnm'den tespit ve izleme yeteneği,
- Hava araçlarını tespit ve izleme yeteneği,
- Aynı anda hem gemileri, hem de denizi izleyebilme yeteneği,
- Tam gerçek zamanlı değerlendirme,
- Çoklu frekans kullanımı ve frekans atlama,
- EKT1 kaynağını tespit ve konumlandırma,
- EKT'ye karşı koyma,
- Uzun ömürlü ve dayanıklı bileşenler,
Bunlar hâricinde sonraki safhada ikinci bir sınıf olarak "gemi üstü" YFYD radarların da geliştirilmesi düşünülmelidir, örneğin Baybars üzerindeki gibi. Gemiler söz konusu olduğunda Donanma gemilerinin sahip olduğu elektronik harp sistemlerinini en azından EDT yoluyla HF radarların varlığını algılayabilmesi ve konumlayabilmesi, tercihen bu tür radarlara karşı EKT uygulayabilmesi de artık çok önemlidir. Bununla birlikte Aselsan üretimi yeni nesil gemi Elektronik Harp sistemlerinin (açıklanan) frekans aralıkları gerçek ihtiyaçların tamamını kapsamaktan oldukça uzaktır. Hadi HF'yi geçelim, mesela E-2C uçağı üzerindeki gibi UHF bandının bile söz konusu sistemin kapsamı içinde olmaması ilginçtir. Aselsan üretimi bu deniz EDT sistemleri aynı zamanda Uzun Ufuk sisteminin de bir bileşenidir. Eğer iyimser olursak belki de açıklanan veriler yeteneklerin tamamını kapsamıyordur diye ümit edebiliriz. Eğer gerçekçi olursak ne yazık ki yalnızca cihazın adı bile bize tokat gibi çarpar.
Son olarak, YFYD radarlarının çift maksatlı olduğu yukarıda belirtilmişti. Bunun anlamı söz konusu radarların Deniz Bilimi alanında kullanıma uygun çok değerli yeteneklere de sahip olmasıdır. Ömrünün tamamını veya tamamına yakınını barış zamanında geçirecek böyle bir radar, baktığı yöndeki denizin davranışını da gerçek zamanlı olarak ölçebilmektedir.
Dalga yükseliği ve frekansı, akıntı hızı ve yönü, rüzgar hızı ve yönü gibi ortam verileri bu radarlar yardımıyla yıllar boyunca devamlı olarak toplandıkça giderek büyüyen bu çok değerli veritabanı deniz bilimi alanında çığır açıcı çalışmalar yapılabilmesinin de önünü açabilecektir. Tersinden söylersek böyle verilere sahip olmadıkça yapacak bilim de pek olmaz. Bu bağlamda Mavi Vatan da günümüzde yalnızca kuru bir slogandan ibâret, bir nevî seyircileri maçta gaza getirmeye yarayan türden olanlar gibidir ama bu sloganın içi de iki sebeple boştur:
- Gerçek Mavi Vatan orası değil!
- Eğer öyle olsaydı bile buna gerçek anlamda sahip çıkmak gerekirdi, iş slogandan öteye gidebilmeliydi. Örneğin, buraya kadar geldiğinizde göre [Resim.3] ve civarında yazanları da okumuş olmalısınız. Orada ne gördünüz? Yunanlılar bizim karasularımızda bile deniz bilimi ölçümü yapmak için kaynak harcarken, biz kendi denizlerimizde neredeyse hiçbir gerçek bilimsel araştırma yapmıyoruz ki bu da tek başına meseleyi özetliyor. Başka örnekler daha vermeye kalksak sonu gelmez...
|