Ah Gıdı Gıdı Meh Meh
Pazartesi, 17 Mayıs 2021

Durum!

En iyisi, bu konuya mekanizmanın işleyişine dâir küçük bir hikâye ile başlamak olurdu. 90'larda, yaptığım işle bağlantılı olarak nemçeli denizci müşterilerimiz de mevcuttu ve bunların içinden aşağıda bahsi geçecek olan da her yılın aşağı yukarı dörtte üçünde Türkiye'de yaşayıp iş yapmakta, parayı tamamen burada kazanmaktaydı.

İşte bu bizim Hans, 1997'nin günlerinden birinde ilgi çekici bir hikâye anlatıverdi, konu ise özet olarak; o yıllarda DASA'da1 alım-satım ile ilgili bir bölümün müdürü olan abisinin, Türk Deniz Kuvvetlerinin bir denizaltı ihâlesindeki bileşenlerden sâdece biri için, kısa denilebilecek bir zaman önce, satışı gerçekleştirebilmek amacıyla, görevdeki bir amiralin açık-denizdeki banka hesabına 2milyon dolarcık yatırması hakkındaydı, eh alman arpasının dayanılmaz lezzeti de mâlûm idi...

Böyle bir şeyi hem de bir nemçeliden öğrenmek, takdir edersiniz ki benim gibi bir enâyi pilâkisi için pek can sıkıcı, gâyet aşağılayıcıydı. Diğer taraftan çürük yumurtalarla her zaman, her yerde karşılaşılabilirdi ama belki de asıl sıkıntı bu olmayabilirdi... Kaderin cilvesiyle, sonraki yıllarda doğrudan bâzı Deniz Kuvvetleri projelerinde de çalışmak zorunda kalınca bu veriyi değerlendirebilme ihtimâli de kendiliğinden ortaya çıkıverdi, artık cevap yakınlaşıyordu.

Zaman içinde, söz konusu çalışmalar esnasında birlikte uzun bir mesâi de harcamak durumunda kaldığımız ve aramızda bir miktar sâmimiyet oluşan, projeyi yönetmekte olan kimi deniz subayları içinden en güvenilir ve vatansever görünenlere bu hikâyeyi anlatmak sûretiyle bir tahlil yapmak da mümkün olabildi.

Nihâyetinde karşı taraftan gelen cevaplar ise; ne olmuş ki, bal tutan parmağanı yalamasın mı yâni, bu işler böyle yürür, ne var ki bunda.., kıvamındaydı, oysa yakın arkadaşlarımın bahsi geçen olay karşısındaki yorumları biraz farklı ;) bir istikâmette; dmF5IMWfZXJlZnNpeiBvcm9zcHUgw6dvY3XEn3U= şeklinde olmaktaydı.

İkibinotuzbeş

Bugün Donanmanın, dolayısıyla Türkiye Cumhuriyetinin gelecekteki gücü ve rûy-i zemin sahnesindeki yeri üzerinde tartışmasız çok büyük bir belirleyici etkisi olacak "Milli Denizaltı" üzerinde çalışılmakta olduğu biliniyor ki şimdi bu husustan, farklıca bir açı ile de olsa, biraz bahsedilecek.

Öncelikle belirtmek gerekirse MİLDEN çalışması ülkede yürütülmekte olan ve yakın gelecekte yürütülecek olan bütün projeler içinde:

  1. Teknik açından; açık ara en zorlusu,
  2. Stratejik açıdan; ülke bekâsı için, nükleer silahlardan sonra kesinlikle en önemlisi,
olarak değerlendirilebilir.

Peki mevcut "Durum"(↑) nedir? Küresel ölçekte stratejik bir husus olan MİLDEN için "gerçek anlamıyla" başarılı olabilmek açısından nelere dikkât etmek gereklidir? Bu yoldaki gizli tuzaklar nerelerdedir?

MİLDEN 2017 / Çalıştay

Resim.2) 2018 civârında, bir fransız denizcilik sitesinde karşılaştığım bir görüntü, sakınan göze çöp batar misâli... Böyle konuları aslında artık hiç tâkip etmememe rağmen böylece bu yazıyı yazmak da o gün gerekli hâle gelmiş oldu ama bu arada nasıl olduysa üç sene kadar bir zaman da hızla(!) geçiverdi.


15 Haziran 2017 tarihinde dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı tarafından sunulan ve [Resim.2] üzerinde afişi görülen MİLDEN Çalıştayı ile de doğrudan bağlantılı bir bildiri [1] yayınlandı ki MİLDEN çalışmasının durumu hakkında önemli ayrıntılar da içermekteydi. Bu belge üç sene kadar yayında kaldıktan sonra birkaç ay önce DzKK sitesinden kaldırıldı. Söz konusu belge artık mevcut olmadığı için yazının şimdiki konumuzu ilgilendiren bölümünü [sarı] doğrudan, olduğu gibi alıntılarsak:

"Milli Denizaltımızda;

  1. Entegre sonar atış kontrol sistemi,
  2. Yüksek çözünürlüklü optronik sistemler,
  3. Son teknoloji imkân/kabiliyetlere sahip periskop,
  4. Düşük tespit ihtimalli radar (LPI/Bi-Statik),
  5. LPI radarları da tespit edebilen ED Sistemleri,
  6. Muhabere-ED yeteneği (Comint-Sigint),
  7. Hassas atalet seyir sistemi,
  8. İnsanlı veya insansız sualtı/hava aracı bırakma/alma imkânı,
  9. Denizaltı-SAT müşterek harekâtına yönelik sistemler,
  10. Yüksek bant genişliğine sahip EHF/SHF bant uydu muhabere sistemi,
  11. Sualtında otomatik tanıma Ve tanıtma (Sualtı IFF),
  12. Yüzer anten sistemleri,
  13. Muhabere şamandıraları,
  14. Gelişmiş link sistemleri,
  15. Yüksek güç Ve kapasiteli batarya,
  16. Havadan bağımsız kabiliyetli verimli güç nakil sistemi,
  17. Karaya etki edebilen uzun menzilli milli G/M,
  18. Milli torpido,
  19. Milli denizaltı mayını,
  20. Torpido Ve mayın karşı tedbir sistemleri

gibi konularda çalışmalara ve yeniliklere ihtiyacımız olacağını düşünüyorum."

Hızlıca özetlemek gerekirse; (17), (18) ve (19) hâliyle çok önemli maddeler olmakla birlikte geleneksel denizaltı silah sistemleri olduklarından burada asıl konumuz olan "MİLDEN'in kavramı, tasarımı ve inşası" açısından hâricî mevzulardır ve söz konusu kapsamın dışında bırakılmaları uygun olur.

Geri kalan maddelerin büyük bölümü ise görülebildiği üzere büyük ölçüde muhtelif elektronik alt-sistemlerin sıralanmasından ibârettir ki bunları bir denizaltı projesindeki yerleri açısından ancak üçüncü veya dördüncü seviye önemde görebilmek mümkündür. Kalan söz konusu onyedi maddelik liste içinde birinci seviyede yalnızca (3), (15) ve (16) değerlendirilebilir.

Diğer taraftan, bir gelecek nesil denizaltı projesi için; LPI seyrüsefer radarı gibi kıytırık konuların böyle saplantı derecesinde önemseniyor olması da yukarıdaki sıralamayı yapanların; kabaca 2035 itibârı ile geleceğin sualtı savaş ortamının ulaşacağı seviyeyi kestirebilmekten ve kavrayabilmekten ne denli uzak olduğunu göstermesi sebebiyle oldukça dikkât çekici, hatta dehşet vericidir.

Mekanizma ve İmparator

Peki böyle bir yol haritasında (3), (15) ve (16) hâricinde, projenin istikbâli açısından hayâtî önemde sahip hiçbir unsurun bahsinin bile geçmemesi nasıl açıklanabilir? Belge 15 Temmuz öncesine ait olsaydı hadi neyse...

Bu arada "milli" ifâdesinin sâdece üç silah sistemi için kullanılmış olması, diğer onyedi madde açısından böyle bir hedef veya önceliğin mevcudiyeti hakkında şüphe duyulmasına da sebep olabilir mâhiyettedir ve ne yazık ki bu şüpheyi somutlaştırabilecek tâze örnekler verebilmek de mümkündür. Örneğin yukarıdaki DzKK belgesinin (3) sayılı maddesini ele alalım:

Türk Donanması bugünlerde hâlâ ihtiyaç duyduğu periskopları kuzu kuzu Almanya'dan satın almaya devam ediyor. Oysa güncel denizaltı teknolojisi açısından ihtiyaç duyulan bütün temel bileşenler içinde, milli imkânlarla en kolay ve hızlı ulaşılabilecek hedef budur ve buna rağmen hâlâ millilik değil, ithalât kurgulanmaktadır. Şaşırtıcı mı? Pek sayılmaz, en azından mekanizmanın nasıl işlediğinin farkında olanlar için.

?

Herşeyden önce göz önüne alınması gereken husus şudur ki biz kabaca iki asırdır bir ithalât imparatorluğunda ikâmet ediyoruz. Donunuzun lastiğinden, Gölcük'te inşa edilmekte olan denizaltılara kadar ve bu ikisi arasında aklınıza gelebilecek her ne ürün varsa, onların ithalâtçı mümessilleri tarafından, perde arkasından ustalıkla(!) yönlendirilen bir imparatorlukta.

İşte bu ezici kurgunun şartları altında bile ülkede gerçekten üretim yapmaya çabalayan her kim var ise onlar gerçek kahramanlardır. Devlet teşviklerini yağmalama peşindeki "çakma üretici" çakalları bu kahramanlarla karıştırmamak için ise çok dikkâtli olmanız ve medyanın zehrinden temizlenmeniz gerekir.

Ülküsü devlet memurluğu ve emeklilik olan insanlar tâifesinin bu durumu kavraması, anlaması ve hepsinden önemlisi umursaması, dolayısıyla da iyileştirmek için mücâdele etmesi neredeyse imkânsızdır, belki bir avuç istisnaî kişi hâriç...

Kavram

Herhangi bir çalışmada olduğu gibi MİLDEN için de başarıya giden yoldaki en önemli adım; kavramı doğru oluşturabilmekten geçmektedir ki bu noktada yapılacak ciddi hataların sonraki safhalarda düzeltilebilmesi artık mümkün olamayacaktır.

İşte [Resim.2]'deki ilk MİLDEN çalıştayının tanıtımı için sunulan kavramsal tasarım da bu konuda önemli işâretleri içinde barındırması sebebiyle dikkâte alınmalıdır. Bu noktada gösterilen hâricî tasarımın hiçbir önemi yoktur, asıl önemli olan ve bize Deniz Kuvvetleri'nin zihnindeki MİLDEN kavramını gösteren bütün veriler ise mukâvim teknenin içinde mevcuttur. Şimdi [Resim.2]'ye bu gözle tekrar bakıldığında görülebilen, neye baktığını bilenler için açıkça ortadadır:

MİLDEN = Tip214

ki SSM/SSB tarafından ortaya konan kimi talepler de [7] durumu farklı bir cenahtan daha doğrulamaktadır. Bu husus, doğal olarak ve kimilerince de arzulandığı gibi; Milli Denizaltı projesinin ölü doğacak olmasına da açıkça işâret etmektedir, eğer bu gidişâtı durdurabilecek birileri çok geç olmadan ortaya çıkmazsa.

Bu tercih aynı zamanda biraz yukarıda sorulan "projenin istikbâli açısından hayâtî önemde sahip (üçü hâriç) hiçbir unsurun bahsinin bile geçmemesi nasıl açıklanabilir" sorusuyla doğrudan bağlantılı gibidir: Çelikten [4] başlayarak, motora [6] varıncaya kadar bütün hassas teknoloji alanlarındaki ihtiyaçların Almanya'dan ithâl edilip biraz salçalanarak yerli ve de milli üretim(!) adıyla paketlenmesi şeklinde yâni.

Medyanın işi ne, bu yalanı da öncekiler gibi tatlı tatlı yedirecektir elbet, şimdiden âfiyet olsun... Velhâsıl ülke üzerindeki asırlık Nemçe hâkimiyetini [2] kıramadıkça gerçek bir düzelme imkânsızdır.

Cücük

Ülkeye kurulan tuzaklar ilk bakışta son derece karmaşık bir artalana sahipmiş gibi gözükse de aslında tıpkı bir soğan gibi birbirini kapsayan katmanlardan meydana gelen bütüncül bir düzenden oluştuğu kabûl edilebilir.

Her katman hem diğerlerini desteklemekte, hem gizlemekte, hem de onları korumaktadır ve birkaçı açığa düşse bile yine de temel yapı hiçbir zarar görmemekte, zamanla tekrar filizlenmekte ve büyümektedir. Meseleyi çözebilmek ise ancak yeteri kadar derine inip cücüğü de doğramakla mümkün olabilir.

Zaman Bizdedir ve Mekân Bize Emânettir

O zaman şimdi MİLDEN için, tam bağımsız Türk Devletinin "gerçek" ihtiyaçlarını karşılamayı hedefleyen, yeni ve farklı bir temel kavram hakkında fikir yürütülebilir. İlk olarak öncelik sırasına göre harekât bölgeleri belirlenmelidir:

  1. Batı Akdeniz
  2. Kızıldeniz
  3. Kuzeybatı Hint Denizi
  4. Doğu Atlantik

Daha önce özet olarak bahsedilen ve Türkiye'nin savunması için büyük önemi olan kilit noktalar göz önüne alındığında böyle bir sıralama da kaçınılmazdır. Tabii bu ifâde aynı zamanda yazının içeriğinin çatallanmasına da ister istemez sebep olacaktır.

Mesela yukarıdaki sıralamada, günümüzün geyiği Doğu Akdeniz nedense(!) yok. Ama şu var ki önümüze konan bu hâliyle Mavi Vatan tuzağı da işte bu soğanın en dış katmanlarından biridir.

Bize emânet edilmiş durumdaki bu mekân, bu suküre; 250-300milyon km2'lik ölçüsüyle, Mavi Vatan diye parlatılarak pazarlanan ve içine sıkışmamız istenen bu küçücük sahadan çok çok daha farklıdır. Kendinizi bir kez bu sahte hedefe odaklarsanız artık onun dışı sizi ilgilendirmez olur, açık denizler umurunuzda olmaz, dolayısıyla küçük kıyı denizaltılarıyla yetinip, saçma sapan hücumbot projeleriyle kendinizi kolayca avutabilir ve kandırabilirsiniz, tâ ki bu hataların bedelini ödeme vakti gelene kadar. Beyaz Vatan vesaire ise zâten kendiliğinden kapsam dışında kalıverir.

Başka bir açıdan; insanlar bu Mavi Vatan'ın tam olarak ne anlama geldiğinden de bîhaberdir. Örneğin burası gerçekten vatan ise, mesela yabancı gemilerin burada seyir yapması sizin izninize tâbi olmalıdır ama durum nedense hiç de böyle değildir çünkü bütün bu kuralları güçlüler yazar, acizler uyar. Bırakın Münhasır İktisâdî Bölge sınırlarını, bütün yaptıklarından sonra örneğin alman veya yunan gemilerinin Türk Boğazlarından geçişine bile ses çıkartamaz iken hâlâ (kulağa hoş gelen) Mavi Vatan masallarıyla uyutulmaya râzı olmamak gerekir ki biraz düşünüp doğru çözümler oluşturabilmek mümkün olabilsin ve işte belki ancak böylece MİLDEN projesinin gidişâtı olumlu bir yöne dönebilir.

Peki bir gringo veya angıllı ya da efrençli, bir urus, hatta bir çinli için mavi vatan neresidir? Bu adamlar kendi kıyılarında değil de neden Yedi Denizde çok büyük bir hâkimiyet mücadelesi sürdürüyor sizce?

Bizim Mavi Vatan kavramının aynısı Amazônia Azul adıyla aşağı yukarı aynı zaman diliminde, aynı tarzda propaganda ile ve hepsinden önemlisi, aynı gringo kurumunun tedrisatından geçmiş, aynı konumdaki bürokratların faaliyetleriyle peydah oluverdi, ne de hoş bir tesâdüf(!) değil mi? Yerseniz.

NPS

Bu durumda da MİLDEN başta olmak üzere bütün deniz projelerinin gidişâtının, kavram temelinden başlayarak doğrudan bağımlı olduğu söz konusu karanlık gringo kurumuna da lâfın gelmesi kaçınılmazdır: NPS. O konudan daha önce birkaç kez bahsedildiği için [3 vs.] burada tekrarlamaya gerek yok. Yine de ilgilenebilecekler için öncekilerin devamı niteliğinde bir iki önemli ilâve yapmak düşünülebilirdi ama o mevzular bu yazının karmaşası içinde kaybolamayacak kadar önemliydi, bu yüzden belki başka bir vesile ile... Ve yine de bir ipucu vermek gerekirse orada öyle bir kişi Türkiye'ye yönelik harekât yapıyor ki geleceğin tarih kitaplarında bu başarılarından(!) dolayı 21.Yüzyılın Aubrey Herbert'i olarak anılabilir.

Savaştır Sanatımız Bizim

MİLDEN'den yukarıda sıralanan harekât bölgelerinde talep edilecek görev tanımlarını da yine öncelik sırasına göre belirtmek gerekirse:

  1. Denizaltı Savunma Harbi
  2. İstihbârat Toplama
  3. Özel Kuvvet Harekâtı
  4. Suüstü Savunma Harbi
  5. Kara Hedeflerine Saldırı

olarak biri diziliş öngörülebilir. İşte daha yukarıdaki ilkiyle birlikte bu iki kısa dizi MİLDEN için oluşturulacak toplam çözüme ait tasarım ayrıntılarını belirleyecek temel kavramın oluşturulabilmesini sağlayacaktır. Böyle bir denizaltı şu anda üzerinde çalışılmakta olandan her açıdan farklı olmak zorundadır ve tersten ifâde etmek gerekirse mevcut MİLDEN kavramının yukarıdaki harekât bölgelerinde, söz konusu görevleri lâyıkıyla icra edebilmesi mümkün değildir!

Bu yazının içeriği MİLDEN tasarımı için gerekli teknik ayrıntıları kapsamamaktadır ama bir ipucu vermesi açısından iyi bir MİLDEN, satıhta:

  • Nükleer HBT'li2 olursa ~3.500-3.700ton
  • Konvansiyonel HBT'li olursa ~4.300-4.500ton

ölçüsünde bir araç olmalıdır. Fırsat olursa zaman içinde bu kavramın teknik ayrıntılarını parça parça ele almaya çalışabiliriz...

Doğrusu MİLDEN için nükleer tahrik seçeneği diğer bâzı stratejik sebeplerle de vazgeçilmezdir ve nihaî hedef olmak zorundadır.

Bunun yanında bir uçak gemisi görev kuvvetini güvende tutabilmek için iki temel bileşen gereklidir ki bunların ilki saha hava savunması yapabilen muhripler ve ikincisi de nükleer denizaltılardır. Bunlardan ilki elimizde yokken, ikincisi için ise niyet bile mevcut değilken, son derece yanlış bir tercihle içine düşürüldüğümüz uçak gemisi tuzağı ise donanma stratejisi anlamında ne kadar büyük bir sıkıntı içinde olduğumuzu anlatmaya yeterlidir ve bu durumun gerçek sebebi yukarıda gringo-nemçe ekseninde açıklananlardan ibârettir, bu arada, Karlos'un da bir mümessili vardır elbet ; )

Bugün Dünya üzerindeki bütün ciddi uçak gemisi kullanıcıları, görev kuvvetlerini iki veya üç nükleer denizaltı ile korumaktadır, İspanya gibi liman donanmalarını örnek alanlar ise büyük bir yanılgı içindedir, konvansiyonel denizaltıların taktik hız yetenekleri ile böyle bir görevin altından kalkılabilmesi mümkün değildir.

Zifîrî Karanlıkta Ak Sütün İçindeki Ak Kılı Fark Edecek Olanlar

Eğitim kılıfıyla NPS üzerinden nasıl ülkenin askerî bürokrasisi Türk milleti aleyhine şekillendirildiyse, bu harekâtın aynısı mâlûm üniversiteler üzerinden sivil bürokrasi üzerinde de paralel olarak uygulanmıştır, uygulanmaktadır. Burada konunun yalnızca Denizcilik temelinde ele alındığı vurgulanmalıdır, kapsama alanımız bundan ibârettir.

Dolayısı ile ülke denizciliğinin bir bütün olarak içinde bulunduğu sıkıntılı durum yukarıdaki paragrafın doğal bir sonucudur. Kurumlar çok uzun zamandır içeriden çökertilmiş durumda olduğu için Devletin ve Milletin kurtuluşu ancak fertlerin bağımsız, özverili, ferâsetli ve yılmayan mücadelesi ile mümkün olabilir. Bu cephede her birey çok değerlidir ve gün gelir bir kişi, tek başına, düşman sürüsünü yere serebilir.

Evet bu iş herkesin harcı olmayabilir, deli işidir amma bizim ihtiyacımız olan da yalnızca bir miktâr deliyi bir araya getirmekten ibârettir ve sözü Bezcizâde Mehmet Muhiyiddin Efendi'ye terk eylemek gerekirse:
Usludan yeğdir delimiz, EYVALLAH.

Bu noktada kilit taşı akademidir ve savunmanın son kaleleri İTÜ ve YTÜ'dür, duvarları ağır hasarlı olsa da bu kaleler henüz düşmedi ama artık bu kalelerde görev yapmakta olan öğretim görevlilerinin daha fazla hata yapma seçenekleri yok. Askerî ve sivil savunma sanayii bürokrasinin denizcilik ayağını yöneten ama denizcilikle de alâkaları olmayanlar tarafından kurulan tuzaklara daha fazla düşmemeliler.

Öncelikle lisans, yüksek lisans ve doktora öğrencilerini faydasız hatta saçma sapan konulara değil askerî donanma teknolojisinin adeta uçsuz bucaksız arge alanlarına, çok iyi düşünülmüş bir düzen çerçevesinde yönlendirmeleri gerekli ki günü geldiğinde elimizde bu konularda yetişmeye başlamış yeterli insan gücü mevcut olabilsin.

Ve öğrenciler de kendilerine bir görev verilmesini beklemeden tek başlarına rotalarını çizmeli ve engin bilgi denizine açılmalıdırlar ki herşeyden önce kendilerine olan saygılarını ve güvenlerini kaybetmesinler. Unutulmamalıdır ki günümüz akademik çevresi hâlen büyük ölçüde dış baskıların ve suistimâllerin etkisi altındadır, mesela [8] içinde kısaca bahsedilen örnek üzerinden anlatıldığı gibi görünmez bir el, bilhassa bâzı stratejik konularda ülkede akademik çalışmalar yapılabilmesini kolayca engelleyebilmektedir.

Çözüm yalnızca tek şekilde mümkün olabilir; ancak siz kendi üzerinize gönüllü olarak görevler yükler, sonra o konu(lar)da yılmadan, tek başınıza, gerekirse bir ömür boyu ve hiçbir karşılık ummadan çalışırsanız. İşte böyle bir yaklaşımla hiçbir güç kolay kolay baş edemez!

Merâk etmeyin bu büyük savaşı kazanacağız ama bu meydân-ı celâdeddeki envâr-ı safâdan da mahrum kalmayın derim. Bu arada:

Dost acı söylermiş, darılma e mi...

♦ Açıklamalar

1. Deutsche Aerospace (DASA) 1989'da Daimler-Benz öncerliğinde MBB (Messerschmitt-Bolkow-Blohm), Dornier, MTU (Motoren und Turbinen Union (MTU) ve TST (Telefunken Systemtechnik) adlı şirketlerin birleştirilmesiyle kurulmuştur. [geri]
2. HBT: Havadan Bağımsız Tahrik [geri]

♦ Kaynaklar

1. https://www.dzkk.tsk.tr/guncelduyuru.php?id=1143
2. Asırlık nemçe hâkimiyet hakkında - http://uskudar.biz/savunma-sanayii/operasyon-ivs-türk-denizaltıcılığı-1923-1935.html
3. NPS hakkında - http://uskudar.biz/seyir-defteri/mühendislik/ivme-dedikleri.html
4. Gövde malzemesi hakkında - http://uskudar.biz/savunma-sanayii/milli-denizaltı-milden-başlangıç.html
5. Tahrik sistemi hakkında - http://uskudar.biz/savunma-sanayii/milli-denizaltı-milden-tahrik.html
6. Elektrik motoru teknolojisinin geleceği hakkında - http://uskudar.biz/savunma-sanayii/milli-denizaltı-milden-motor.html
7. Muhtemel yerli üreticilere kurulan tuzaklar hakkında - http://uskudar.biz/savunma-sanayii/saga-ve-deniz-araçları-tahrik-sistemleri-hakkında.html
8. Bir eğitim hikâyesi - http://uskudar.biz/seyir-defteri/acayip-mevzular/oyun-içinde-oyun-bir-iki-pervane-hikâyesi.html
 
Telif Hakkı © 1997-2024 [uskudar.biz]
- sürüm 6.0.0 - Bütün Hakları Saklıdır.
Kullanım şartları için tıklayın!