Kemere

Gazavât-ı Hayreddin Paşa
Çarşamba, 23 Haziran 2021

Gazavât-ı Hayreddin PaşaUzun yıllar boyunca, site vasıtasıyla irtibat kurup fikir alış-verişinde bulunduğum kıymetli pekçok arkadaş içinden tarih - siyâset - strateji üçlüsüne meraklı olanlara kesinlikle okumalarını tavsiye ettiğim ilk eser dâima "Gazavat-ı Hayreddin Paşa" olmuştu ama nedense bir türlü bu çok önemli kaynaktan doğrudan bahsetmeye fırsat olmamıştı.

Artık bu kusuru ortadan kaldırmaya çalışmanın zamanı geldi. Oruç ve Hızır kardeşlerin gazaları pek çok el yazması esere konu olmuştur ve bunlar içinden en meşhuru ise Kânunî Sultan Süleyman'ın isteği üzerine Hayreddin Paşa'nın emri ve yardımı ile kendi yanında çok savaşlara iştirâk etmiş bulunan Seyid Murâdî Reis'e yazdırılmış olan ve burada bahsi geçen kitaba temel oluşturan eserdir.

"Gazavât-ı Hayreddin Paşa"ların nesir ve nâzım hâlinde yazılmış muhtelif el yazması örnekleri mevcuttur. 1970'lere kadar bu eserlerin hiçbiri ne eski, ne de yani harflerle basılmış, dolayısıyla halka intikâl etmiş değildi! Yan tarafta ikinci cildinin kapağını gördüğünüz; "Barbaros Hayreddin Paşanın Hatıraları" adıyla yayınlanan, iki ciltlik ilk çalışma 1970'lerin ikinci yarısı civârında Ertuğrul Düzdağ tarafından hazırlanmıştır ve kendisinin giriş bölümünde ifâde ettiği üzere ilmî bir neşriyât değildir.

Hemen birkaç satır alıntı da vermek gerekirse, ilk önce kitabın yazılış sebebinin açıklandığı cümlelerle başlamak en iyisi olur:

"Ve bundan sonra, sultan-ül a'zam ve melik-ül muazzam, ümmetlerin metbûu, Arab, Acem ve Rum reislerinin efendisi, emniyet ve selâmetin yayıcısı, adâlet ve ihsânın koruyucusu Osman Han'ın oğlu Orhan Han'ın oğlu Murad Han'ın oğlu Mehmed Han'ın oğlu Bayezid Han'ın oğlu Selim Han'ın oğlu, es sultan ibn-is sultan Süleyman Hân hazretleri -Allah onun mülkünü zamanın ve devranın nihâyetine kadar devamlı kılsın, amin yâ Rabbel âlemin- bir gün ferman buyurdular ki:
Sen ve karındaşın nasıl ortaya çıkıp, cihad meydanına atıldınız? Bunun sebebi ne idi? Kimlerdensiniz? Kul tâifesinden mi, sâirlerden mi? Bu zamana gelinceye kadar ufak, büyük, karada ve denizde, ne şekil gazalar oldu ise, baştan sona kadar, ne eksik ne fazla, gerek nazım gerek nesirle, yazıp bir kitap düzüp buraya gönderin ki, eskiden yazılmış tarihlerin yanında, Hazine-i Âmire'mde bulunsun!"

"Bu yüce fermana can baş üstüne deyip, Seyyid Murâdî'yi çağırttım.
Seyyid Muradî, emrimdeki reislerden Durak Reis'in baştardasında gazalara iştirak eden bir deniz yiğidi idi. Gazalarımızı nazımla destan edip söylerdi."

Bu eserin bir ilkokul öğrencisinden, bir Amirale ve de bir Cumhurbaşkanına kadar çok geniş bir kitleye doğrudan hitap edebilen bir yapısı olduğunu bilhâssa vurgulamak gerekir. Eğer bu kitabı bir kez okumuş olsanız bile, araya yedi-dokuz yıl kadar koyarak tekrar ve tekrar okuduğunuzda her seferinde içinde yeni birşeyler keşfetme ihtimâliniz oldukça yüksektir. Denizciliğe gönül vermiş olanların bu eseri, birkaç kez okumaması çok büyük bir kayıptır.

Kitabın sunduğu şu samimiyete:

"Sonra Preveze karşısında olan Ayamavra'ya geldim. Burada karada hazır yeni yapılmış daha derya yüzüne inmemiş, yirmidört oturaklık bir yeni tekne buldum...
Amma bir nâzenin tekne ki, ancak bu kadar olur. Belki âlemin Behzâd'ı tasvirini edemez. Ben bu teknenin âşık-ı üftâdesi oldum. Teknenin etrafında kısa bağlanmış buzağı gibi dolaşıp yatar oldum."

Şu tatlı akıcılığa bir bakın:

"... Oruç Reis, koluna bir misket dokunup, ağır yaralandı ve kendinden geçti... Kıyıdaki hâli deryadan seyredip dehşete düştük... Baktım ki iş işten geçmiş, belâ deryası hadden aşmıştır. Hemen can başıma sıçradı. Teknelerden üç dörtyüz bahadır gazi yiğitle beraber karaya çıkıp yetiştik.
Dalkılıç, âteştâb olup, kâfir-i ebedîleri öyle bir kırış kırdık ki, kıra kıra mel'unları kale kapısına dar soktuk. Üç yüzden fazla kâfir-i bîdinleri kılıçtan geçirip, yüzelli kadarını da diri tutup esir eyledik."

Hızır Reis'e Hayreddin adını ve ünvânını bizzat Yavuz Sultan Selim Han vermiştir:

"Sultan Selim hediyeleri bizzat görüp beğendi. Padişah-ı İslam iki ellerini kaldırıp bana dualar kıldı:
Hızır Reis, Nasreddin ve Hayreddindir. Hayreddin lalam düşmanlar üzerine daima muzaffer olsun. "

"... Tekneler, Tersane-i Amire'ye çekilip eksikleri gedikleri miriden düzüldü, koşuldu... Bana ve ağam Oruç'a da mahsus yirmi yedişer oturak iki firkate yapıldı... Günlerden bir gün, Sultan Selim hazretleri Muhiddin Reis'i huzura çağırıp bizlere göndereceği emanetleri teslim eyledi.
İki elmas kabzalı kılıç verdi. Biri Hızır, biri Oruç Reis'e diye, ki her biri birer Rum haracı değer. İki sorguç ve sırtlarımıza birer hil'at ve iki firkate gemi verip:
—Büyük firkateye Hızır lalam binsin ve öbürüne Oruç lalam binsin. Gazalar eylesinler...
Dedi."

Küçük bir savaş sahnesi bu kadar mı güzel anlatılır:

"Hemen inâyet-i Hak'la, gaziler apansızın dalkı­lıç âteştâb olup kâfirlerin kalp cenâhına girdiler. Öyle bir giriş girdiler ki vasf olunmaz. Kâfirlerin başlarına güya kıyametler kopup:
—Acaba kıyamet mi oldu, sur mu çalındı?
Deyu azizlerinden medet talep etmeye başladılar. Amma gazilerin alev saçan kılıçları azizlerin himmetlerinden önce erişip, menhus kellelerini bostan kesimi gibi ayaklar altına yuvarladılar. Pis vücutlarını zemine akan kanları alıp götürdü. Hâsılı kelâm adaya yetişenler kurtuldu. Yetişemeyenler ateşi buldu..."

Ama hepsinden iyicesi, bu kitap tek başına dünü, bugünü ve yarını sunmaktadır.

Bunu okuyan herkes ancak alabileceğini alır. Günümüzde kerli ferli adamlar ortalıkta Akdeniz'de neler olup bittiği hakkında konuşmayı pek seviyorlar ama pek çoğu tedrisâtından geçtikleri, bir nevî kulu oldukları Batının gözüyle duruma baktığı için söyledikleri ile toplumu kandırmaktan, en azından zihinleri bulandırmaktan başka bir iş yapmıyorlar.

Oysa Gazavât-ı Hayreddin Paşa'yı dikkâtlice okuyanlar, tam da bugün Akdeniz'de ve Arap yarımadasında neler olduğunu, daha önemlisi neden olduğunu ve en önemlisi gelecekte neler olacağını doğru bir şekilde kavrayabilirler ve okumayanların ise durumu anlayabilmesi kesinlikle mümkün değildir.

Aslında bu eserin temel kavramı tam olarak Türk Devletinin gelecekteki yöneticilerine ve askerlerine yol göstermekten ibârettir. Mesela:

"Cezayir'e doğru gitmek üzere iken firari mürted Telis Beyi'nden haber aldık. Sahra tarafında Necce denen yerde imiş. Hemen Necce şeyhine bir mektup yazıp gönderdim. Dedim ki:
—Ol mürtede söyleyesin ki, eğer mürtedlikten vazgeçip, tecdid-i iman edip, kâfire kul olmaktan tövbe istiğfar kılıp hâlis muhlis mümin olursa biz dahi suçundan geçeriz.
O zaman, Tlemsen Beyi'nin karındaşı oğlu olan mürted gazaba gelip:
—İspanya Kralı sağ olsun! Benim âhımı onda kor mu sanırsın? Hiç bir firkateci hırsız, Kral ile başa mı çıksa gerek. Yarın bir ağır donanma ile gelip Cezayir'i alıp beni Cezayir'e oturtması yakındır.
Deyip, laf harmanını esip savurmuş. "

"... Oruç Reis'in sözü bitince, alimler:
—Ey mücahit, onun katli sana helâldir. Bu kötü fitneyi ümmet-i Muhammed üzerinden def etmenizde büyük sevap vardır. Şüphesiz kılıçlarınız Arş-ı a'lâya asılır. Ona yardımcı olan eşkiyaları dahi cezalandırasın.
Diye fetva yazıp Oruç Reis'in eline verdiler. "

"Oruç Reis cümlemizle vedalaşıp bir mübarek saatte Cezayir'den çıkıp Telis'e yollandı.
Konarak göçerek Telis'e vardılar. Onların geldiklerini gören ileri gelenler suçlarını bastırmak için o mel'unu bağlayıp Oruç Reis'in huzuruna götürdüler. Hayınlar işte böyle kaltaban olur.
Gelenler:
—Ey mücahitlerin reisi! ... Diye başlayacak oldular. Oruç Reis hemen işaret edip, onları susturup, zincire vurdurdu. Dualar etmeye başlayan iki yüzlü münafıklar neye uğradıklarını şaşır­dılar. Düşünceye daldılar."

"Oruç Reis hepsini önüne dizdi. En başta ol müfsid ondan sonra sıra ile ötekiler yollu yolunca zincire dizilmişlerdi."

"Oruç Reis evvela ona hitab etti:"

"—Ey mel'un şimdi kendini nasıl bulursun? Karındaşım sana eman vermişti. Tövbe edersen suçunu bağışlarız demişti. Sen ona cevap verip, İspanya Kralı sayesinde benim öyle firkateci hırsızlara eyvallahım mı var, diye herzeler yemiştin. Elhamdülillâh hırsız değiliz, amma senin gibi din düşmanlarına yardım edici mürtedlere hırsızlarız."

Dedikten sonra, hemen cellât-ı bî-amana işaret edip kellesini vurdurdu."

"Bundan sonra Araplara döndü:
—Ey mel'unlar! Şu katl olan mürted beyinin önceleri tek başına gelip içinize girdiğinde: «Buranın sahipleri olan gaziler, senin buraya geldiğini istemezler» deyip, şimdi tutup bağlayıp huzuruma getirdiğiniz gibi o zaman bağlayıp getirmeye kadir değiller miydiniz? Böyle tutup bağlayıp getirmek evvelden gerekli idi.
Deyip hepsinin kellesini vurdurdu. "

"Ortalığı dilediği gibi nizama sokup yeni hâkim tayin etti. Üç günden sonra gazileri toplayıp divan edip şöyle dedi:
—Oğullar, elhamdülillah Hakk'ın inayeti ile bu hayın mürtedin ve ona uyup yardım eden iki yüzlü münâfıkların haklarından geldik.
Şimdi sizler bana yâr ü yaver olursanız, katl ettiğimiz mürtedin amcası olan Tlemsen Sultanı'na da bir bakalım. Zira onun dahi zulmü haddi aştı. İspanyol keferesine Tlemsen limanından daima gemiler yükletip, kâfire zahire gönderirmiş. Benim niyetim o tarafa doğru gitmektir, sizler ne dersiniz?
"

"Oruç Reis böyle deyince, gazilerin cümlesi bir ağız­dan çağrışıp:
—Niyet senindir! Her nereye teveccühün olursa, başüstüne!
Dediler... "

İlaç

Velhâsıl Oruç ve Hızır Reis'lerin tedâvi için başarıyla uyguladığı yaklaşık dörtbuçuk asırlık bu reçetede, Arap Devletlerinin bugün hâlâ taşıdıkları bu müzmin hastalığın tek ilacı açıkça bellidir; Türk kılıcı!
Ve hastalık artık Akdeniz'i aşıp Kızıldeniz, Umman Denizi ve Basra Körfezi bölgelerine kadar yayılmış ve yakın zamanda bize de bulaşmıştır, bütün yaptıklarına rağmen din düşmanlarına yardım edici, kâfire kul pensilvanya şeytanına tapanlar cemiyeti mensuplarına böylesine yumuşak davranılıyor olması ise mevcut en büyük tehlike olarak karşımızdadır...

 
Kurt Kaymağı
Cumartesi, 19 Haziran 2021

Zırh Delici Kinetik Enerji MermisiMalzeme teknolojileri günümüz dünyasındaki en hayâtî kavramlardan biridir. Böylesine önemli bir çalışma sahasını, her biri kayda değer, çeşitli alt başlıklara ayırabilmek mümkündür ve bütün bunların içinde temel yapıtaşının ise madenler ve madencilik olduğu söylenebilir.

Kıtaların çarpıştığı bir noktadaki topraklar üzerinde mûkim güzel memleketimiz tam da bu çarpışma sebebiyle ciddi bir deprem bölgesi olması yanında belki de bu zorluğun bir karşılığı olarak; müthiş bir iklim çeşitliliğinden kaynaklanan zengin doğal imkânlarla birlikte, yine aynı sebeple madenler açısından da gâyet verimlidir ki bu durumu kolayca gözler önüne serebilen meşhur(!) Bor veya Toryum gibi meselelerden burada bahsedilecek değildir, zâten daha önce ele alındığı üzere Krom [1] mevcut genel vaziyeti özetlemeye şimdilik yeterlidir.

Devamını oku...
 
Gemi Üstü Balistik Füze - 2
Cuma, 11 Haziran 2021

EAG-154 gemisinden bir Polaris füzesi soğuk fırlatma denemesiRusya'dan sonra doğuya ilerlemeye devam edildiğinde bir önceki içerik kalınan yerden sürdürülebilirdi. İlkinin aksine bu bölüm için daha çok veriye, çok daha kolay ulaşabilmek mümkün olduğundan, lâfı fazla uzatmadan dikkâtlice özetleyebilmek açısından daha dikkâtli olmak uygun olurdu zîra bu temel üzerinden asıl ulaşılmak istenen mesele(ler) hâlâ oldukça uzaktaydı.

İkinci Dünya Savaşının son senesi içinde, çeşitli açılardan şaşılacak derecede ileri ve öncü çözümlere ulaşmış veya ulaşmakta olan alman askerî teknolojisinin ele geçirilmesi için büyük bir mücâdele de başladı. Bu ganimetten en büyük payı kapmayı başaranlar da amerikanyalılar olacaktı.

Örneğin buradaki mevzuyla doğrudan bağlı olan, Dünya tarihinin ilk balistik füzeleri V2'lerin pek çok atışa hazır örneği gibi, ama asıl önemlisi bu füzeleri geliştiren beyin takımını meydana getiren Wernher başta olmak üzere alman eskinazilerin pek çoğu gibi...

Haziran 1944'de müttefik kuvvetlerinin Normandiya sahillerine çıkmaya başlamasından sadece beş ay sonra, henüz çatışmalar tüm şiddetiyle sürmekte iken, Ekim 1944 itibârı ile başlatılan Overcast Harekâtı vasıtasıyla hassas teknolojileri içeren alman mühimmat, cihaz ve araçlarının ele geçirilme çalışmaları son derece dikkâtlice yürütüldü. Bu harekâtta askerî birliklere, peşine düşülen teknoloji alanlarında yetkin, özel olarak görevlendirilmiş sivil uzmanlar rehberlik ediyordu ve sonraki aylarda da Paperclip Harekâtı ile yüzlerce nemçeli bilimadamı ve mühendis aileleriyle birlikte Kuzey Amerika'ya götürülecek ve bu arada Ruslar da önemli sayılabilecek bir miktarda ganimet elde etmeyi başaracaktı.

Devamını oku...
 
Gemi Üstü Balistik Füze - 1
Cumartesi, 05 Haziran 2021

İkinci Dünya Savaşı esnasında meşhur V2 ile somutlaşarak ilk kez sahneye çıkan balistik füze kavramı bihassa nükleer silahlarla birleştirilerek değerlendirildiğinde kürsel güç sahnesinde hızla çok önemli bir oyuncu hâline geldi ki uzun menzilli nükleer başlıklı balistik füzeler o günden bu yana Dünya üzerindeki bir numaralı güç göstergesi olarak kabûl edilmektedir.

Soğuk Savaş olarak adlandırılan dönemle birlikte balistik füze teknolojileri alanında, ABD ve SSCB merkezli büyük bir yarış da başladı. Temel hedefler; daha fazla görev yükünü, daha uzun menzile, daha hızlı şekilde, daha hassas isâbet oranı ile ulaştırabilmek olarak özetlenebilirdi.

Mevzu son derece geniş olduğu için daraltılmış bir kapsam ile ele almamız daha uygun olacaktı ki bu sebeple içeriği, kısmî bütünlüğü de fazla zedelemeden olabildiği kadar temel alt bileşenlere ayırmak gerekliydi. Böyle bir amaç doğrultusunda, kullanıldıkları konumlara göre balistik füzeler üç temel bölüme ayrılabilir:

  1. Karadan kullanılanlar
  2. Havadan kullanılanlar
  3. Denizden kullanılanlar

Devamını oku...
 
Bize Düşmez Can Vermek Yumuşak Bir Kucakta
Pazar, 23 Mayıs 2021

Kırım Haritası - Pirî Reis

Bugün elimizde kalan nâdir eski denizci türkülerinin başında Sivastopol türküsü geliyor demek yanlış olmasa gerek. 19.yüzyıl ortasında gerçekleşen Kırım Savaşında elde edilen fakat Osmanlı Devletini yıkıma sürükleyen bedelinin dehşet verici büyüklüğü ancak sonraki dönemlerde anlaşılacak olan zafer dolayısıyla Sermüezzin Rıfat Bey [1] tarafından 1855'de bestelenen bu eser belki çok sevilmesinin de yardımıyla bugünlere ulaşabildi ve belki de aynı sebeple bâzı değişikliklere de uğradı. Güftesinin müellifi ise bilinmiyor.

Geçenlerde hemen aşağıdaki gömülü vidyo vasıtasıyla dinlenebileceği üzere, yakın tarihin Halvetî-Cerrâhî şeyhlerinden Muzaffer Ozak [2] tarafından söylenen bu eşsiz sayılabilecek hâliyle, tarihî bir belgeye rast gelince Sivastopol türküsünün (veya marşının) bugünkü hâline değinmek gerekliliği hâsıl oldu.

Devamını oku...
 
Ah Gıdı Gıdı Meh Meh
Pazartesi, 17 Mayıs 2021

Durum!

Devamını oku...
 
Denizin Altına İnemeyen Askerî Yakıt Hücreleri - 1
Cuma, 19 Mart 2021

1957'de Sputnik-1 dünya yörüngesine gönderildiğinde uzay yarışı olarak adlandırılan dönem çoktan başlamıştı ve uzay araçlarının enerji ihtiyacını olabildiği kadar yüksek verimle ve güvenle karşılayabilme amacıyla, atıkları sâdece su ve ısı olan yakıt hücresi teknolojilerine yönelmek doğal bir tercihti. Bu sebeple yarışın iki tarafında da bu yönde arge çalışmaları sürdürülüyordu. Uzaya ilk çıkan yakıt hücresi; 1965'de Gemini adlı araç ile Batı tarafından gönderildi, Doğu için ise ancak 1972'de Soyuz 7K ile ilk çıkış gerçekleşti.

İsveç'te 1954 itibarı ile Donanma'nın geleceğine yönelik bir değerlendirme çalışması başlatıldı ve dört sene sonra varılan "Savunma Kararı 58" kavramı ile birlikte Deniz kuvvetlerinin, değişen tehditler karşısındaki yeniden yapılandırılma rotası belirlendi. Bu konu sahip olduğu bâzı nitelikler açısından Türkiye için de incelenmesi gerekli bir tabiata sahiptir fakat şimdilik onlardan bahsedilmeyecek.

Burada sâdece söz konusu yeni yapılanmanın kilit taşlarından olan denizaltı teknolojileri ile ilgili bölümü içeriğe kısmen dâhil olacak. Daha sonra Sjöormen sınıfı olarak adlandırılacak olan A11 denizaltı projesi 1950'lerin ikinci yarısındaki bu dönüşüm doğrultusunda şekillendirilmeye başlanmıştı.

Sjöormen Sınıfı - Denize İniş

Resim.1) Konvansiyonel denizaltı tasarımı tarihindeki önemli sıçramalardan biri olarak değerlendirilebilecek Sjöormen sınıfı denizaltılardan birinin denize inişi, 1967/68. Bu denizaltıların, hidrodinamik nitelikler başta olmak üzere bâzı hassas tasarım hususları açısından, bugün Gölcük'te inşa edilmekte olan denizaltılardan daha üstün olması(!) ise ayrı bir yazı konusu olabilir ya da olmayabilir, ne de olsa tamamen anlamsız bir mevzu...

Yaftalar:
Devamını oku...
 
Denizin Altına İnen İlk Askerî Yakıt Hücreleri - 1
Çarşamba, 17 Mart 2021

Denizaltıların satıh ile bağlantısını keserek etkinliğini artırmaya yönelik çalışmaların tarihi oldukça eskilere gitmektedir ki bu hedef ile ulaşılmak istenen bileşenler de Havadan Bağımsız Tahrik (HBT) sistemleri [1] olarak anılmaktadır. Aslına bu hedefe 1955'de Nautilus denizaltısının denize indirilmesiyle ilk kez tam anlamıyla ulaşılmıştı. Bununla birlikte söz konusu teknolojiye, siyâsî ve iktisâdî sebeplerle ancak birkaç ülkenin erişebilmesi mümkün olabilmiştir.

Bu durum sonucunda bâzı ülkeler hızla sâdece nükleer denizaltılardan müteşekkil donanma yapıları kurgularken, bu teknoloji kullan(a)mayan bâzıları farklı yaklaşımlar üzerinde çalışmaya başlamış ve nükleer teknolojiye sahip bâzıları ise denizlerdeki askerî ve teknolojik zaaflarını telâfi edebilmek ve eksikliklerini karşılanabilir mâliyetlerle giderebilmek amacıyla nükleer ve konvansiyonel denizaltıları bir arada kullanmaya dayalı melez denizaltı güçleri geliştirmeye yönelmek durumda kalmıştı.

Devamını oku...
 
Boşluk
Salı, 09 Mart 2021

Albacore sınıfı [1] araştırma denizaltısı ile elde edilen veri ve tecrübelere bağlı olarak tasarlanan Barbel sınıfı konvansiyonel denizaltılar, diğer hidrodinamik ayrıntılar bir yana, denizaltı pervanesi tasarımı üzerinde de âni bir teknik sıçramaya sebep olmuş ve günümüze kadar geçen zaman diliminde de bu mühendislik sahasını derinden etkilemiştir. Denizaltısı pervanesi teknolojisinin burada bahsi geçen 1950'lerin ikinci yarısındaki seviyesine ise (ki bugün zirve çok daha yukarıdadır) Türkiye bugün bile ulaşabilmiş değildir ve tabii bu utanç verici durumun türlü sebepleri de vardır, mesela [2]'deki gibi vesaire fakat bu kez öyle konular ele alınmayacak...

5 Kanatlı Boşluklu Pervane

Çağdaş denizaltı pervanesi tasarımı ile ilgilenmek söz konusu olduğunda kökten başlamak mantıklı olacağından, 1956-1959 arasından sadece üç adet inşa edilen Barbel sınıfının ilk pervaneleri bu sebeple doğru bir başlangıç noktasıdır ve aynı teknoloji Skipjack sınıfından başlayarak nükleer denizaltılar üzerinden ilerlemiştir.

Devamını oku...
 
Endoplazmik Retikulum
Çarşamba, 03 Mart 2021

Çanakkale Boğazı ve Güney Çevresi, Piri ReisBatı kıyılarımıza odaklanmak gerektiğinde, ciddi bir konum zaafiyetine sahip olduğumuz görülebilir. Diğer bâzı önemli etkenler yanında, ülkenin Kuzey kıyılarını, Güney kıyılarına bağlaması sebebiyle de son derece hassas bir su yolu olan Adalar Denizi, giderek hızlanarak ülkenin geleceği üzerinde daha ciddi bir tehdit hâline de gelmektedir.

Bu tehdide karşı koyabilmek tabii ki mümkündür, ancak dikkâtlice ve hassasiyetle hesaplanmış isâbetli tercihler yapabilmek kaydıyla. Söz konusu tercihlerin değerlendirilmesi; şu anda içine sürüklenmekte olduğumuz birtakım tuzaklar bağlamında, başka bir zamanda ele alınmaya başlanacak. Önce güncel coğrafî ve siyasî durumun bir neticesi olan "konum kaynaklı" olumsuz şartları kısaca ele almak gerekli.

Adalar Denizi üzerinde ikisi hariç tamamı yunan işgâlinde (üzerinde yerleşim olan) ikiyüzden fazla ada mevcuttur ki iskân edilmemiş adacıklarla birlikte bu sayı binlerle ifâde edilebilir.

Küçücük kayalıkların ne kadar önemli olabileceğini anlamak için mesela son yıllarda Güney Çin Denizinde; Spratly ve Paracel bölgelerinde yaşanmakta olanlara bir göz atmak yeterli olabilir. Son derece ciddi bir sorun olmakla birlikte, küçük adacıklar konusu buradaki kapsamın içinde olmayacak.

Devamını oku...
 
Torpil Gövdelerinde Akış Gürültüsü
Cumartesi, 27 Şubat 2021

Askerî sualtı araçlarının gürültü nitelikleri; hem düşman unsurlar tarafından tespit edilme açısından, hem de kendi algılayıcılarının yeteneklerini etkilemesi açısından, çift taraflı bir konudur. Toplam gürültü davranışının bileşenlerinden biri de yüzen nesne etrafında oluşan sınır tabaka içindeki basınç dalgalanmalarının sebep olduğu akış gürültüsüdür. Sınır tabaka, aynı zamanda nesne gövdesi ile hidromekanik bir etkileşime de girerek (kimi zaman kendinden daha büyük!) ikincil gürültülerin ortaya çıkmasına da sebep olabilir.

Bugün için bahsi geçecek konu, hemen aşağıdaki çizge üzerinde gösterildiği üzere, özel bir veri vasıtasıyla kısaca ele alınacak olan sınır tabaka kaynaklı akış gürültüsünün torpil yüzey niteliğinden nasıl etkilendiği yönünde olacaktır. İlk önce aşağıdaki resim üzerinde gürültü ölçümleri gösterilen altı torpil yüzey hazırlık seviyesini açıklamak gerekir:

Torpil gövdelerinde akış gürültüsü

Resim.1) (Mk-46 temelli) torpil gövde yüzeyi değişkenlerine bağlı olarak meydana gelen sınır tabaka kaynaklı hidrodinamik akış gürültüsü ölçümleri, atıf seviyesi 2,0e-05Pa.

Devamını oku...
 
Ama Kralın Köpek
Salı, 23 Şubat 2021

?

Yakın zaman diliminde bütün bir medya ordusu, Türkiye'nin askeri teknoloji alanından sağladığı bâzı önemli ilerlemelerin parlaklığından da yararlanmak sûretiyle, ülkeye zarar verici birtakım oluşumları halka olduğundan çok farklı sunarak, oldukça sistematik bir şekilde aldatma faaliyetleri sürdürmektetir.

Günümüzde de geçmişte olduğu gibi, beşinci kol faaliyetlerinin uygulanmasında çok hassas görevleri olan basın-yayın kitlesinin başarısı(!) bugün öylesine yüksek seviyeye ulaşmıştır ki toplumu oluşturan çâresiz bireylerin beyinleri bir kavram çorbasına dönmüş durumdadır denilebilir. Şimdi bu konuda gâyet güncel bir örnek üzerinden durumun vahâmeti, bir kez daha, kısaca ispatlanacaktır.

Eski Yunan halkının muhtelif çakma tanrılarından olan bir savaş tanrısı ile söze başlayabiliriz. Bu tanrının ismi burada örnek olarak ele alınacak olan, savunmaya sanayinin tatlı pastasından olabildiğince büyük bir pay kapmaya çalışan, aynı zamanda Devlet bürokrasisi tarafından itinâyla himâye edilen, yerli(!) ve de milli(!) bir özel işletmenin adıdır aynı zamanda. Burada söz konuzu şirketin ingiliz derin devleti tarafından idâre edilen bâzı kuruluşlarla ilişkilerinden, ürünlerin teknik yetersizliklerinin değerlendirilmesinden vs. bahsedilecek değil ama sadece kelimelere odaklanılacak çünkü onlar çok şey anlatmaktadır, bakalım okuyucu ne anlayacak?

Lâfı ne uzatmaya, ne de dolandırmaya gerek var. Yukarıda tanımlanan işletme tarafından gâyet bilinçli olarak seçilen kelimeler aracılığıyla:

  1. Yunan kültürüne ait ve tâbi olunduğu ve doğal olarak Türk milletine düşman olunduğu, kendilerince beyân edilmektedir.
  2. Özellikle bir put ismi tercih edilerek, Türk milletinin dinine de düşman olunduğu açıkça ifâde edilmektedir.

Bitti mi? Bitmedi. Örneğin en yeni ürünlerine verilen isme de dikkât edin. 1073 tarihli Divan-i Lugati't Türk'te kayıtlı bulunan öz Türkçe bir kelimeyi kullanıp, bunun içine Türkçede mevcut olmayan harflerden birini yerleştirmek sûretiyle; sizin dilinize de düşmanız, mesajı da verilmektedir.

Üstüne, bütün masraflar da Türk milletinden tahsil edilmektedir! Devlet hepinizsiniz ve daha dikkâtli olup sudaki izleri fark ederek, yeri geldiğinde çüüşşş demedikçe, yöneticiler tek başlarına böyle durumları asla düzelt(e)mez.

Bitti mi? Pek sayılmaz. Bu kelime aynı zamanda 1821-25 döneminde yunan ayaklanmasının kahramanı olarak kabûl edilen geminin "adıdır" ki bugün Yunan bağımsızlığının, buna bağlı olarak İngiliz, Fransız, Rus ortak zaferinin ve dolayısıyla Türk mağlubiyetinin bir numaralı simgesidir. Hâlâ verilen mesajı ve oynanan oyunu anlayamıdınız mı? Sanırım hiç anlayamadınız...

Buraya kadar olanlar kabaca son birbuçuk asırdır sayısız örneğine rastlanabilecek bir durumdur ama asıl büyük mesele bu değildir. Gerçek sıkıntı, bugün kendini; milliyetçi, vatansever, muhafazakâr, Müslüman vs. olarak tanımlayan, hatta kendini zirvede gören(!) en azından benim karşılaştığım, istisnâsız herkesin, bu şirketi yere göğe sığdıramaması, vaziyet karşısında âdeta zil takıp oynamasıdır! Yunan kültürüne tâbi Türk milliyetçileri(!) Yunan putlarına tâbi Türk Müslümanları(!) ve sonuç olarak durumun farkında olanlar için dayanması oldukça zor bir çâresizlik hissi...

Ama eskiler it ürür, kervan yürür demişler. Dolayısıyla burada yazılanlar hiçbir şey üzerinde, hiçbir olumlu etkiye pek sebep olacak gibi değil, fakat bu kervan da bir pusuya gidiyor gibi...

?

 
Martaval (Hafif Salçalı)
Cumartesi, 13 Şubat 2021

Günümüz askerî deniz teknolojisi çalışmaları içindeki en üst-seviye arge sahası, hidroakustik başlığı altında toplanan bir dizi konudan oluşmaktadır denilebilir. Bu alanda yüksek seviyede bir yetkinliğe ve yapabilme bilgisine sahip ülkelerin sayısı ise aşağı yukarı bir elin parmakları kadardır. Bu teknolojiye hâkim ol(a)mayan donanmaların, hâkim olanlar karşısında, denizler üzerinde, hezimete uğrama ihtimâlleri oldukça yüksektir.

Düz levha için hedef şiddeti değerleri

Devamını oku...
 
Dalgalar ve Kayıcı Tekneler
Perşembe, 11 Şubat 2021

Kayıcı tekne hidrodinamiği kabaca bir asırdır üzerinde çalışılmakta olan bir araştırma sahadır. Konunun zorluğu, bütün bu süre içinde, model deneylerine dayanan uzun araştırmalar yapılmasına sebep olmuştur. Son birkaç yıl içinde ise kayıcı teknelerin HAD yaklaşımıyla incelenebilmesi yönünde bâzı ilerlemeler elde edilebilmiştir, her ne kadar hâlâ belirgin zorluklar mevcut olsa da...

Hangi maksatla kullanılıyor olurlarsa olsunlar, kayıcı tekneler sert deniz koşullarına mâruz kalacaklardır. Bir teknenin sakin suda yüksek sürât elde edebilmesi, sert denizlerde iyi bir araç olmayı sürdürebileceği anlamına gelmez ve aslına bakılırsa bu iki kavram arasında biraz ters bir bağlantı olduğu söylenebilir.

Yaftalar:
Devamını oku...
 
Deniz, Çatışma, Ölüm
Salı, 09 Şubat 2021

2016 yılının 17 Ağustosunda İstanbul Boğazı'nın Güney ağzında bir kaza yaşanmış ve bir yük gemisi ile bir sahil güvenlik teknesi çatışmıştı. Şehir dışına olmanın da etkisiyle olayı bir iki gün kadar sonra ilk duyduğumda, kazanın gece ve/veya kötü hava koşullarında gerçekleştiğini düşünmüştüm. Lâkin hâdiseden uzunca denilebilecek bir süre sonra genelağ ortamına düşen bir Rus vidyosunu görünce durumun hiç de öyle olmadığı, ne yazık ki (aslında) beklenenin gerçekleştiği anlaşılmış oldu.

Resim.1) 17 Ağustos 2016 sabahı 8:20 civarında Üsküdar açıklarında Tolunay adlı yük gemisi ile Sahil Güvenlik Komutanlığına ait 25 borda numaralı teknenin çatışmasından sadece birkaç saniye önce, geminin uyarı düdüğü çaldığı an.
Bu görüntü SG botunun eşlik etmekte olduğu bir Rus askerî gemisinin güvertesinden bir denizci tarafından kaydedilen ve sayfanın sonunda tamamı izlenebilecek olan vidyodan alınmıştır.
Sol üstte İstanbul Boğazı'ndaki gemi hareketi yoğunluğunun bir gösterimi.

Devamını oku...
 
Hücumbotların Tarihi - Giriş
Pazar, 07 Şubat 2021

Belki de herşey beş ya da altı yaşlarında, birlikte Ahmediye Meydanı'ndan Doğancılar'a doğru yürürken, yokuşun sağ tarafındaki bir dükkândan annemin bana oyuncak olarak aldığı bir torpidobot ile başlamıştı. Aradan geçen onca zamana rağmen, gövdesi koyu sarı ve güvertesi beyaz plastikten mâmûl yaklaşık 30-40cm boylarındaki bu kayığın güzel hatları unutulmayacaktı. Tabii ki bu oyuncağın tam olarak ne olduğunu kavrayabilmek için önce okuma yazma öğrenmek ve birkaç sene sabretmek gerekecekti; evet bu kayık çok büyük ihtimâlle bir Elco idi, yine de bir Higgins olma ihtimâli de yok değildi, eh ikisi birbirine çok benziyordu.

Resim.1) Higgins PT-564'e ait çizimlerden bir görünüş. PT ingilizce Patrol Torpedo (Devriye Torpil) ifâdesinden kısaltma, Higgins ise bu araçları inşa eden tersanedir.

Devamını oku...
 
Bir Başka Motor Hikâyesi
Çarşamba, 27 Ocak 2021

1986 yılında Hindistan Savunma Bakanlığına bağlı DRDO (Savunma Araştırma ve Geliştirme Kurumu) milli imkânlarla üretilecek olan Hafif Savaş Uçağı (LCA - Tejas) projesinde ihtiyaç duyulan motorun tasarlanarak geliştirilmesiyle görevlendirildi. Bu arada belirmek gerekirse DRDO, bizdeki Sanayi ve Teknoloji Bakanlığına bağlı TÜBİTAK-SAGE'nin az çok eşdeğeri gibi kabûl edilebilir.

1989'da bu yeni hedef doğrultusunda DRDO tarafından GTRE (Gaz Türbini Araştırma Birimi) adlı mevcut bir kuruma temel sorumluluk verilerek çalışmaların başlatılması resmen onaylandı. 1959'da Kanpur'da kurulan ve 1961'de Bangalore'a taşınarak DRDO'ya bağlanan söz konusu birim, GTX37-14U tanımlamalı, tamamen Hindistan'da tasarlandığı ve ilk kez 1977'de çalıştırıldığı söylenen, ilk artyakıcı turbojet motoru geliştirmişti fakat seri üretimine geçil(e)meyen bu motor ve âkıbeti hakkında sağlıklı bir bilgi pek mevcut değildir.

Yaftalar:
Devamını oku...
 
Derin Hedef - Bir
Cumartesi, 23 Ocak 2021

Proje 690 KefâlDeniz savaşları açısından ele alındığında bugünün en önemli üç bileşeninin; denizaltılara karşı, mayınlara karşı ve füzelere karşı savunma alanları olduğu söylenebilir.

Şimdi bunlar içinden en zorlusu olan Denizaltı Savunma Harbi (DSH) kavramının en hassas altbaşlığı olarak değerlendirilebilecek eğitim meselesinin temel yapı taşı sayılabilecek DSH tâlimlerinde kullanılan hedefler konusunun sâdece bir bölümünden kısaca bahsedilmeye başlanacaktır.

Tabii ki eğitim akla gelen her alanda çok önemlidir ama doğası gereği DSH eğitimini yeterli seviyede verebilmek için oldukça özel ihtiyaçlar söz konusu olduğu gibi, bu faaliyeti olması gerektiği şekilde, lâyıkıyla icra edebilmek kapsamlı altyapı ve donanım imkânlarını da gerektirmektedir.

Böyle bir eğitim ihtiyacı karşısında çözüm için iki temel yaklaşım kullanılmaktadır:

  1. Gerçek Hadefler
  2. Benzetilmiş Hedefler

Devamını oku...
 
Ufuk
Pazar, 17 Ocak 2021

Konunun bu ilk safhasında, ihtiyacı karşılayarak yeterli sayılabilecek bir hassasiyette çözüm elde edebilmek için aşağı yukarı ilkokul matematiği yeterli olacaktır ki söz konusu mevzu; deniz üzerinde ufuk hattı mesâfesinin hesaplanması, hakkındadır. Bahsi geçen ufuk çizgisi geometrik ve elektromanyetik açılardan farklılıklar gösterdiği için adım adım ilerlemek daha uygun olur.

Resim.1) Sayfanın temel içeriğini tanımlamakta ve aşağıdaki hesaplamalarda kullanılacak ölçeksiz yerküre taslağı. Enleme bağlı olarak bir miktar değişiklik gösterse de yerkürenin ortalama yarıçapı 6.371,0km olarak kâbûl edilebilir. Ekvator üzerinde yarıçap 6.378,137km, kutup yarıçapı ise 6.356,752km'dir.

Devamını oku...
 
BaşlangıçÖnceki 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 SonrakiSon

Telif Hakkı © 1997-2024 [uskudar.biz]
- sürüm 6.0.0 - Bütün Hakları Saklıdır.
Kullanım şartları için tıklayın!